27 Nisan 2011 Çarşamba

yarışmaaaa duyurusu...

andes-gumusten-anneler-gunune-ozel

 benim çooook istediğim "melek kanatları" kolyesini burada görünce mutlu oldum... ilgilenenlere mutlaka duyurulur...

İsrâ suresinden yansımalar...

44-) Tüsebbihu leHUs Semavatüs seb’u vel Ardu ve men fiyhinn* ve in min şey’in illâ
yüsebbihu Bi hamdiHİ ve lâkin lâ tefkahune tesbiyhahüm* inneHU kâne Haliymen Ğafûra;
Yedi semâ (yedi bilinç mertebesindeki tüm yaratılmışlar), arz (bedenler) ve onların içindekiler
O’nu tespih eder (Esmâ’sının özelliklerini açığa çıkaran işlevleriyle her an hâlden hâle dönüp
dururlar)! Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini
anlamıyorsunuz! Muhakkak ki O, Haliym’dir, Ğafûr’dur.

yasiyn suresinden yasıyanlar...

52-) Kalu ya veylena men beasena min merkadinâ* hazâ ma ve’ader Rahmânu ve sadekalmurselun;
(O vakit) dediler ki: “Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahmân’ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir.” (Hadis: İnsanlar uykudadır,ölümü tadınca uyanırlar!)

ALGILARIN DEĞİŞMESİ

"...Kur’ân-ı Kerîm’in üslûbu üzere yaklaşıp, bir misal ile açıklamaya çalışayım konuyu. Bir
çocuk düşünün, doğduğu gün onu bir otomobilin içine koyuyorlar ve kırk yıl hiç çıkarmıyorlar
ve öylesine şartlandırıyorlar ki “Sen bu otomobilsin” diye; artık çocuğun, kırk yaşına geldiğinde
kendisinin o otomobil olmadığı yolunda hiçbir şüphesi kalmıyor! İşte bu çocuğa, diyelim ki
kırk yaşına geldiğinde, biri gelip “Sen bu otomobil değil bir insansın, in arabadan özgür
yaşa”
diyor. Oysa çocuk, direksiyonu, vites kolunu, gaz - fren pedallarını kendi organı gibi
görür hâlde yaşıyor artık! Şimdi ona nasıl “hatırlatılacak”, fark ettirilecek otomobil değil
“insan” olduğu; otomobilsiz yaşayabileceği özgürce! Önce söyleyene inanması gerek... Sonra
da denilenleri yaparak otomobilden ayrı yaşayabileceğini fark etmesi...

İşte bu basit misalde anlatılmaya çalışıldığı üzere, “İnsan” olan “şuur” sahibi varlık, gözlerini
“bilinciyle” yaşayan bir “insansı” bedeninde açmıştır! Aslı “Akl-ı küll” olan “şuur”, yetişme
sürecince örtülü kalmış; “İnsan” kendisini, yarın toprak olacak, biyolojik bedenden ibaret
varlık olarak kabullenmiştir.

Oysa, “İnsan”a hakikati; kendisinin, toprak olup gidecek geçici insansı bedeni değil, aşama
aşama boyut değiştirerek melekî yapıda kendisini bulacak (Mutlaka siz, boyutlar değiştirerek
o boyutların uygun bedenlerine dönüşeceksiniz! - 84.İnşikak: 19) ve bu yapısıyla da,
melekî özellikleriyle cennet boyutunu yaşayacak varlık olduğu “hatırlatılmalıdır”!
İşte bu yüzden Rasûller açığa çıkarılarak, “İnsan” özelliğine sahip olan “insansılık” kabulündekiler
uyarılmıştır! “İnsan”lar hakikatlerini hatırlayıp, buna iman etmiş hâlde gereken uygulamaları
yaparak, kendilerini toprak olacak beden sonrası evredeki sonsuz gelecek yaşama
hazırlarlar. “İnsan”lıktan nasiplenmemişler de, hakikatlerini inkâr ederek (kâfir olarak), toprak
olup gidecek “insansı - bedensel” zevkleri ile ömür sürüp; sonunda “şuur”un açığa çıkış sonuçlarını
yaşamaktan mahrum bir hâlde “bilinçli varlıklar” olarak “cehennem” adıyla bildirilen
bir başka boyut ve ortam içinde yaşamlarına sonsuza dek devam ederler.

Çokluk” âlemlerinde “yok”tan “var” kılınmış her şey, “Allâh” adıyla işaret edilenin “El
Esmâ ül Hüsnâ
”sıyla varlığını sürdürüp işlevini yerine getirdiği içindir ki; “şuur” boyutu
itibarıyla bu hakikat boyutunu algılayıp yaşayan “İnsan”, yeryüzünde açığa çıkışı itibarıyla
halife” olarak tanımlanmıştır. Kurân’a göre, bunu hisseden, yaşayan, “Diri”dir; “Gören”dir;
buna karşın hakikatini fark edemeyen veya inkâr eden ise “ölü”dür; “âmâ - kör”dür! İşte hakikatini
hissedip yaşayan, “şuur”unun hakikati itibarıyla “melek - kuvve” olan “İnsan”ın aslı
da, Allâh isimlerinin işaret ettiği özelliklerdir ki, bu isimlerin mânâlarının onda “insana
yakışır”
şekilde kuvveden fiile çıkması, “cennet” denilen yaşamı oluşturur! Cennet, insansıya
dönük yaşam ortamı değil, “melek - kuvve” olan “insan”ın özelliklerinin yaşanacağı ortamdır.
Umarım neye işaret ettiğim anlaşılır!.."
A.H.
 
 


18 Nisan 2011 Pazartesi

haset ve art niyet...

"Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. 
Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir."

ŞEMS TEBRİZ-İ

17 Nisan 2011 Pazar

sertab erener...(oğluşum en sevdiği parça)


Sesimde söyleyemediğim sözler var
Gizleyemediğim gözyaşlarım
Silipte unutamadığım sabahlar
Kokladığım eşyaları

Bir çaresi bulunur elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bir çaresi bulunur elbet canım
Bi uyuyup uyanalım

Ah bi yolu vardır elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bi çaresi bulunur çıkmazların
Bi uyuyup uyanalım

İçimde saklayamadığım anlarım var
Hiç bitmeyen yanlızlığımın
Silipte unutamadığım geceler
Dönüşü yok hep kalp ağrısı

Bir çaresi bulunur elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bir çaresi bulunur elbet canım
Bi uyuyup uyanalım

Ah bi yolu vardır elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bi çaresi bulunur çıkmazların
Bi uyuyup uyanalım
 ---------
annesiyle son sesinde ezbere söyleyen bir kuzu bu :)

14 Nisan 2011 Perşembe

Yeni Şeyler

Yeni Şeyler

Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Dünle beraber gitti cancağızım.

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana

AGARİS :))

Aslında her hangi bir konunun içine girdiğiniz anda onun nasıl bir derya, deniz olduğunu görüyor ve öğrenmeye başlıyorsunuz... ne kadar küçük şeylerle uğraştığını ve ne kadar gereksiz şeyleri kafana taktığını görüyor ve kendine ACIMAYA  başlıyorsun... Vicdanının sesi çığlık atıyor adeta... bu farkındalık senin ruhsal olarak ÖZGÜRLEŞMENİ ve GÜÇLENMENİ sağlıyor... HAY isminin açığa çıkışı ile varlığını oluşturan, evrensel enerjinin kaynağını ve enerjinin hakikatini farkına varıyorsun...

Dolandırdım ama, esasen lafı SİGARA illetine getirmek istiyorum... hiç ağzıma almak istemiyorum ama yine de bundan dolayı çok üzülmüş (babamın hastalığıyla), çok hastalar görmüş biri olarak bunu ne iğrenç, ne kötü bir şey olduğunu ,burnumun ucu kadar yakından gördüm... 

İşte ruhsal özgürleşme ve güçlenme sizde bu iradeyi de açığa çıkaracak... emin olun! sigara içerken aldığınız keyfin aslında pek çok şeyi silip attığı ve belkide pek çok şeyi yaşamanıza olanak vermeyeceğini anlamanız gerekiyor... bu karşılaştırılacak bir değer değil gerçekten... değer mi? bir düşünün lütfen...

Bundan kurtulmak için, sigaraya bağlandığınız ipleri beyninizden koparmanız; bu koparışla kazanacaklarınız... anınız... geleceğiniz... umutlarınız... çocuklarınız...hepsininde  onun tutsaklığından kurtulacağını farketmeniz... 

Bağını koparamayanlar için bunu diliyorum... Umarım biran önce... 
tüm kalbimle...


 

yelkenler foraaaaaa....

İçimdeki yolculukta, bu kelimenin anlamı çok büyük... 

YELKENLER FORAAA!!! 

denizden ayrı bir ben yok çünkü... 
bir damla olmak... buluş ve ardından kayboluş... 
ve bütünün içinde olduğuna, kendimin hiçliğine varmak...



11 Nisan 2011 Pazartesi

insan mı? kim?

Yaratan'ın  kuvveleriyle açığa çıkmış, 
"halife" olarak isimlenmiş "insan"...

Bir döngü içinde, madde boyunduruğunda kalarak 
nefsiyle boğuşan; egosunun, hırslarının ve hınçlarının esiri,
girdabından kendini kurtaramayan, saflığını kaybetmiş,
  yaratılmışlar olduk...

Mutluluğu hep dışarda arayan, kendine dönüp bakmayan; 
evreni ve yaradılış sebebini görmekte perdeli; 
varlık alemini özümsemek için bakmayan, sığ "insansı"lar  olduk...


Bunu değiştirmek yolunda yürüyebilenlere; 
BİR' in farkına varanlara; 
BÜTÜN' ün idrakı içinde çalışan beyinlere, zihinlere ne mutlu...

tüm kalbimle...


10 Nisan 2011 Pazar

BU AŞK

BU AŞK

İçindeyim Nasılsa
İçimdesin Nasılsa
İçindeyim Nasılsa
...Yine

Sonu Yokmuş Nasılsa
Ölüm De Yok Nasılsa
İçimdesin Nasılsa
Yine

Bu AŞK

Gökhan Kırdar..................

9 Nisan 2011 Cumartesi

SU GİBİ

BİR AN İÇİN SEN SU OLDUĞUNU DÜŞÜN; Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez… İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere... sesini duyuramazsın. Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!… Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü ”Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye” diye düşünürler.. Tıpkı, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye dek. Hepsi, hep sabahın en sakin anini bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler. Onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamandı. Sen hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi yasam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol. Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Suysan tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana “felaket” denmesin! Suysan bir bardağa sığabil ki damarlara girebilesin!.. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de “kıyametler” koparıcı olabileceğini unutma… Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, yasam verirsin çevrene. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi. Tercih elindeydi hep ve hep “senin” ellerinde olacak… Ya tutmayı öğreneceksin dilini ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken su değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını.Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini… Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin… Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın… Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin ” kıyıya yanaşmasını” bekleyeceksin!.. Demeyeceksin ” Ben canim isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!..” Demeyeceksin ” Ben aklıma geleni geldiği biçimde söylerim. Karsımdaki de değil duymak değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda..” Keşke öyle olsaydı. Keşke hakli olsaydın, ama maalesef değil… Ağzını açıp “Şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavsan gördün mü hiç?… Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğrasan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan her canlı gibi! Haydi… Sen simdi ” su olduğunu” düşün ve kendini ” su gibi ” hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa… Ama yine su gibi ” küçük bir bardağın içine” sığdır ki kendini insanların damarlarına girebilmeyi öğren.
Yaşam ver… Vazgeçilmez ol!

Hz Mevlana

8 Nisan 2011 Cuma

"BENCİL"

"BENCİL"
  • Paylaşmayı sevmeyen...
  • Çıkarı olmadan ilişkide bulunmayan...
  • Karşılıksız vermeyen...
  • İhtiyacı olana vermeyen...
  • Elindekileri kendi emeğinin karşılığı sanan...
  • Tanrısına bile cennet uğruna kulluk eden...
  • Ötede bir Tanrı hayâliyle egosuna-izâfi kişiliğine hizmet ederek ömrünü tüketen...
  • "Öz"ündeki Allah'tan perdeli olan...

     Her insan ve her varlık için “ALLAH”a giden yol, kendi dışına değil; KENDİ ÖZÜNE HAKİKATINA DOĞRUDUR!.

    Dışarıda, ötede bir tanrı düşünen, ancak kendi zannındakine, hayâlindekine yönelmektedir!.

    Tüm İslâm tasavvufunu yaşayan hakikat ehli, hep, âlemlerin iç içe boyutlar şeklinde varolduğundan söz eder ki, bu da kişinin, hakikatindeki TEK önünde varlığının hiçliğini hissetmesiyle son bulur!.

    “Panteizm”, birimlerin varlığından ve evrenin bütünselliğinden söz ederken; tasavvuf mutlak TEK (AHAD) indinde tüm birimlerin varlığının olmayışından söz eder. Tasavvuf ehli, hakikate ermek için kişinin “ego”–”ben”inin olmayışı gerçeğini idrak etmesini anlatır.

    Zira, Dünyada oldugu gibi Cehennemin en büyük azabı da, insanın özündeki “ALLAH”tan perdeli kalması sonucudur. Yani tard edilmişliktir!
    ...
     A.H.- bencil

    ------------------------------------------

    Özümüzdeki kuvvelerin güzelliğiyle insanlara yaklaşmak keşke hep mümkün olsa... ama karşından aldığın, aslında sana "sınav" olarak  gönderilene yenik düşmek ne acı! bu acı içinde kendimi pişirmekteyim... neden demiyorum artık... durumu, sistemi kabul ettim... aldım başımın üstüne koydum... 

    Hayatına giren her insan, sana bişey ÖĞRETMEK sana bişey HATIRLATMAK için var! Alacaklarını almalısın her ilişkiden... bazen sıkıntı-düşmanlık bazen seviç-dostluk... ama ufak düşüncelerle, idrakleri kapalı ya da kıskanç ya da BENCİL kişilerle ve pervasızlıklarla uğraşarak, kendime olan yolculuğumu, kırılmalara ve sekteye uğratıyorum...  acı, hüzün var mutlaka... her fani hayatında... onsuz bir yaşam yok hiçbirimiz için... "kader" olarak benim önüme çizilen yolda yürümeye, bunun getirdiği sonuçlara hazırım... elbette "aciz kullarız"... ne kadar hazır olsakta, çok zor... o terbiyeye ulaşmak mümkün olsa keşke... çekilecek ne varsa bize yazılan, çekiyoruz hepimiz... 

    Bunu yaşarken en büyük gücüm, Allah'ımın bana bahşettiği BENCİL'likten uzak yaşamak... Yine de eksiklerim oluyordur elbet (kusursuz bir ALLAH), azami özen göstererek, yanımda yamacımda olana da benden çok uzak olana da karşılıksız sevgimi, ilgimi -alakamı eksik etmemeye; elimdekileri sevdiklerime ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşarak yaşamaya gayretim... çünkü bunların bana nasip olmasının sebebini de farkındayım... eğer bunları "kendim elde ettim" sanırsam büyük yanılgı içine düşer, bana nasip olana  yüz çevirmiş olurum... 

    Sana verilen ve verilmeyen herşeyin bir anlamı var, unutma! 
    Bunun farkındalığı ile yaşamak nasip olsun hepimize... inşallah... 

    Tüm kalbimle...




İçsel Göz

İçsel Göz

"...Tüm bunlar insandaki DMT'nin sonuçları üzerinde kapsamlı çalışmalar yapan Dr. Rick Strassman'ın farkettikleri.

Bu araştırma, pineal glande hormonlar üreten, işlevini kaybetmiş bir göz olarak bakmak yerine, diğer varlık alanlarına açılan içsel bir pencere olarak bakmaktadır.

Pineal gland ile ilgili bu görüş yeni değildir.

Vedic geleneğine göre 6. çakrayı temsil etmektedir.

Hinduizm'de Brahma penceresi, antik Çin'de İlahi Göz, Taoizm'de Niwan Sarayı ya da Descartes'e göre Ruhun Merkezi.

Beynin merkezinde saklanmış bu küçük koni acaba bilimin ulaşamadığı alemleri gözlemleyebilecek potansiyeli ihtiva ediyor olabilir mi?"

6 Nisan 2011 Çarşamba

CEM KARACA - BU SON OLSUN


Bugün sen çok gençsin yavrum

Hayat ümit neşe dolu

Mutlu günler vaad ediyor

Sana yıllar ömür boyu

Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni

Doğarken ağladı insan bu son olsun bu son...

Mevlana Celaleddin Rumi - Demedim Mi? şiiri

Şiir Perisi - Mevlana Celaleddin Rumi - Demedim Mi? şiiri


Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?

4 Nisan 2011 Pazartesi

Aşk Tesadüfleri Sever | Mehmet Günsür - Eylül Akşamı



çok geç oldu ama sonunda izledim...
bir film seyrettim, bu kadar etkileneceğimi hiç tahmin etmiyordum...
çocukluğum, hatıralarım, ilk heycanım... Ankara... güzel Ankara...
sanki hayatımdan bir kesit var...
bir gülümseme bu kadar içten bu kadar doğal olabilir mi?
tesadüfmüş gibi gösterilen herşey aslında bizlerinde yaşadığı KADERimiz...
saf ve tertemiz bir aşk... aynı derecede başarılı oyunculuk...
acayip gurur duydum... :)
-----------------

Bülent Ortaçgil - Eylül Akşamı

Hiçbir neden yokken, ya da biz bilmezken
Tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur
Onca neden varken ve tam sırası gelmişken
Hiçbirşey yapmamış ve susmuşuzdur.

Aynı Anda aynı sessiz geceye doğru
İçim sıkılıyor demişizdir.
Aynı sabaha uyanırken kimbilir,
Aynı düşü görmüşüzdür.

Olamaz mı? Olabilir.
Onca yıl, sen burada
Onca yıl, ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

Belki benim kağıt param,
Bir şekilde, döne dolaşa
Senin cebine girmiştir.
Belki aynı posta kutusuna,
Değişik zamanlarda da olsa

Birkaç mektup atmışızdır.
Ayın karpuz dilimi gibi batışını
İzlemişizdir deniz kıyısında.
Aynı köşeye oturmuşuzdur Köhne'de,
Belki de birkaç gün arayla.
Olamaz mı? Olabilir.

Onca yıl, sen burada
Onca yıl, ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

Bostancı dolmuş kuyruğunda,
Sen başta ben en sonda
öylece beklemişizdir.
Sabah 7:30 vapuruna
Sen koşa koşa yetişirken,
Ben yürüdüğümden kaçırmışımdır.

Aynı anda başka insanlara
Seni seviyorum demişizdir.
Mutlak güven duygusuyla başımızı
Başka omuzlara dayamışızdır.
Olamaz mı? Olabilir.

Onca yıl, sen burada
Onca yıl, ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

Öne Çıkan Yayın

Penye ip sepetlerim vol.2

Çeşitlerden çeşit... başladınız mı dursuramıyorsunuz kendinizi... çook sevdim ben bu işi ;)