30 Aralık 2015 Çarşamba

YENGEÇ BURCUNDA DOLUNAY...

 Yengeç burcunda olunca eklemeden edemedim :)


"Bir yılın daha sonuna geliyoruz… Son Dolunay… Son bitişler… Yepyeni başlangıçlar… Her son bir başlangıçtır… Ölüm ve Doğum… Hepsi bir… Hepsi sessiz… Hepsi neyse…"

dolunay-yengecte-en-guzele-emanet-ol

24 Aralık 2015 Perşembe

Kutlu Doğum ❤️🌹❤️

Sevgili Peygamberimiz şefaatine nail olmayı Rabbim hepimize nasip etsin inşallah... Mübarek olsun yolundan gidenlere...

Seni âlemler (insanlar) için sadece rahmet olarak irsâl ettik!
(21.Enbiyâ’: 107)

1. “...RASÛL SİZE NE VERDİ İSE, ONU ALIN (KABUL EDİN); SİZİ NEDEN ENGELLEDİ İSE, ONA SON VERİN!..” (59.Haşr: 7)

2. “…(O), HEVÂSINDAN (HAYALÎ ŞEYLERİ) KONUŞMAZ! O YALNIZCA VAHYOLUNAN BİR VAHİYDİR!” (53.Necm: 3-4)

3. “KİM RASÛLE İTAAT EDERSE, GERÇEKTE ALLÂH’A İTAAT ETMİŞ OLUR!..” (4.Nisâ’: 80)

Tüm kalbimle ❤️🌹❤️

YAŞATTIĞIN HERŞEYE SELAM OLSUN...

  • BÜTÜN RUH GEÇİŞLERİME,
  • DEVİNİMLERİME,
  • ELİMDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPMA ÇABALARIMA,
  • YAPAMADIKLARIMA,
  • İSTEMEDEN KIRDIKLARIMA,
  • KİMSEYİ KIRMAMAYA ÇALIŞMA ÇABALARIMA,
  • YANLIŞ ANLANMAMAK İÇİN YAPTIKLARIMA,
  • İSTEMEDEN YAPTIKLARIMA, 
  • ÖĞRENDİKLERİME,
  • ÖĞRENEMEDİKLERİME,
  • ÖĞRENDİĞİMİ SANDIKLARIMA,
  • ÖĞRENMEDİĞİMİ TATLI-ACI ÖĞRETİŞLERİNE,
  • KOCAMAN DARBOĞAZLARA,
  • ÜZÜNTÜLERE, 
  • ACILARA,
  • KALP KIRIKLIKLARINA,
  • YIKILMADAN DEVAM ETME GÜCÜ VERMENE,
  • SABIRLA AYAKTA DURMA ÇABALARIMA,
  • GÜN GELİP HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLAMAMA,
  • VERDİĞİN SEVİNÇ KAYNAKLARINA,
  • KOCAMAN İÇTEN SAMİMİ GÜLÜCÜKLERE,
  • BENİ SEVEN İNSANLAR VERMENE,
  • CANIM EKİN'İME, TAMER'İME,ANNİŞİME-BABİŞKOMA, SENOŞUMA, CEMİŞKOMA,  
  • CANLARIM KOCAMAN AİLEME,
  • YOLUNDAN AYIRMAMANA,

40 YILDIR YAŞATTIĞIN YA DA YAŞATMADIĞIN HER ŞEYE,

BİNLERCE ŞÜKÜR...

TÜM KALBİMLE...

ZEYNO BEN İŞTE BİLDİĞİNİZ GİBİ :...)

21 Aralık 2015 Pazartesi

Dünyanın en ünlü tablosu



Harika bir kanal... ses tonu ve anlatımıyla birlikte, farklı bakış açısına  sahip... bence mutlaka takip etmelisiniz! bir göz atın derim :)

20 Aralık 2015 Pazar

Ekin'im iyi ki doğdun 🙏🏻🌀💛💙



Yine aşkımla birlikte harika bir gün geçirdik 🙏🏻🌀😍 Rabbim seni hayırlı ne varsa onunla eş etsin, gönlünün güzelliğini hiç bozmasın canım oğlum 🙏🏻 iyi ki doğdun iyi ki bizim oğlumuz oldun 🎂🎊🎉senin güzel huylarınla gurur duyuyorum 🌀 senin farkındalığınla eksik, noksan ne varsa onları düzeltmen içinde hep yanında, arkadayız Allah' ın izniyle 🙏🏻 ilerde ayaklarının üstünde duracak bir delikanlı oluyorsun artık ☺️14. Yaş günün kutlu olsun canım oğlum💞💝🎁 nice güzel ya da kötü günlerde yanında olabilmek duasıyla, seni hep olduğu gibi Allah' a emanet ediyorum😍 yolun açık olsun annesinin bir tanesi 😘😘🙏🏻 seni çok ama çok seviyoruz aşkım 💛💙



11 Aralık 2015 Cuma

Nereye Kadar Akıl?

"Nereye Kadar Akıl? (Ahmed Hulusi)

Değerli okurlarım, tüm eserlerimizde aklın son derece önemli olduğundan ve akılsızın dini olamayacağından söz ettikten sonra; bu kitapta “İMAN” üzerinde duracak ve “Nereye kadar akıl, nereden sonra #iman?” sorusunun cevabını vereceğiz...

Aklın önemi üzerinde dururken, bilindiği üzere İmam Gazâli’nin “İhya-u Ulûmid’din”de yazdığı Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın şu açıklamasını nakletmiştik...

“Yâ Âli, herkes Allâh’a BİRR ve sâlih ameller kapılarından yaklaşır!.. Sen, aklın ile Allâh’a yakîn olanlardan ol...”

Bugüne kadar hep #Allah’a akıl ile yaklaşmanın değerinden bahsettik. Kitaplarda da özellikle bunu anlattık.

Ancak şimdi daha değişik bir incelik üzerinde duracağız...

Allâh’a niçin, iman ile yakîn elde etme esası getirilmiştir?..

Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm) niçin imanı öne almıştır?..

#Kuran-ı Kerîm niçin devamlı olarak “Elleziyne yu’minune”; “Onlar ki Allâh’a iman ederler” der de; buna karşın çeşitli âyetlerde de aklı öne sürer.

“Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?”…

“Hâlâ idrak etmeyecek misiniz?”…

“Hâlâ anlamayacak mısınız?” der.

Öyle ise, insana yakışan davranışların kökeninde düşünce ve idrak yatmalıdır; şartlanmalar ve etraf değil!

Burayı çok iyi fark etmek zorundayız...

Biz koyun gibi, çobanın ya da etrafımızdakilerin güttüğü yönde davranışlar ortaya koyup, sıradan bir mahlûk gibi mi yaşayacağız?.. Yoksa, akıl ve şuur sahibi, düşünen bir yapıyla yaşamına yön veren mükemmel varlık olan, insanlığımızı mı hissedeceğiz?..

Herkes böyle dediği, herkes böyle inandığı için; ne olduğunu anlamadığımız, idrak etmediğimiz şeyleri kabullenerek öylesine bir hayat sürüp geçip gitmek bizi tatmin ediyorsa, diyecek bir şey yok!.. Böylece süregitsin yaşam!

Ama, ben bir insanım; akıl sahibi olup, düşünebilme kabiliyetine sahibim; yaşamıma kendi kavrayışımla kendim yön verebilirim; sürüye sayılmak için var olmadığım bilincine erdiysem, bundan sonra yapılacak iş neye, ne kadar ve nasıl inanıcağıma karar vermektir!

İnsan olarak en değerli varlığımız olan AKIL; ya kullanılır ve insan yaşamına idrakıyla yön verir, ya da kullanılmaz, düşünmeden etrafa ve şartlandırmalara tâbi olunur!

İnsan beynine bahşedilen ana zihinsel fonksiyonlar nelerdir?

İnsan zihnindeki diğer doğmatik özellikler nelerdir?

Önce bunların üzerinde duralım...

İnsan dediğimiz varlıktaki bazı zihinsel fonksiyonları sayalım;

Nefs (ben kavramı), akıl, fikir, hayal, idrak (kavrayış), vehim (varsayım), himmet ve hafıza (yani bellek).

Bu saydığımız zihinsel fonksiyonlar esas itibarıyla iki ana kuvvetin etkisi altındadır... Yani fikir, hayal, duygu, nefs, himmet daima iki ana kuvvetin birinin tesiri altına girer. Ya vehmin hükmü altına girerek çalışır ya da aklın hükmü altına girerek çalışır.

Fikir; çeşitli konularda aklımıza gelen yeni yeni düşüncelerdir. Bize herhangi bir konuyu düşünmemizi sağlayan ana materyaldir. Kökeni ya beynin üretimi ya da dış etkilerdir; ilham, astrolojik etkiler gibi...

Satürn’ün ruhaniyetinden gelen akıl, maddeye dönük bir akıldır.

Sonrasında hayal gelir. Yani, o fikirleri kafamızda hayal ederiz... Anlayıp kavramak için bir sûret hâline sokarız. Bu hayal edişe aynı zamanda “musavvire gücü” denilir. Yani tasvir etme, şekillendirme. Beyinde şekillendirme olayı vardır. O fikirler otomatikman şekillenerek anlaşılır. O da nasıl anlaşılır? Müdrike yani idrak gücü ile idrak edilir.

Bu idrakın hemen sonrasında, o idrakı hükmü altına alan vehim vardır.

Vehim özetle şudur:

Var olmayan şeyi var saymak! Var olan şeyi de yok saymaktır. “Varsayım” dediğimiz cevherdir.

Bunlardan “Nefs” dediğimiz yapıyı, Dünya’nın ruhaniyeti meydana getirir.

Fikir; Merkür’ün ruhaniyetinden gelir.

Hayal, musavvire; Venüs’ün ruhaniyetinden meydana gelir.

İdrak, müdrike; Güneş’in ruhaniyetinden gelir.

Vehim; Mars’ın ruhaniyetinden gelir.

Kişinin himmeti (azmi), Jüpiter’in ve Şiron’un tesirleri iledir.

Güçlü olarak Jüpiter’in ruhaniyetini almışsa o kişi, maddeye dönük bir şekilde şanslı hayat sürer. Maddi sıkıntıları az, refahı fazla olur... Şiron’un tesirini güçlü almışsa kişi, maneviyata yönelir ve maneviyatta büyük derecelere ulaşma imkânını elde eder.

Akıl; Satürn’ün ruhaniyetinden gelir. Fakat Satürn’ün ruhaniyetinden meydana gelen akıl, maddi bir akıldır. Dünya‘ya ve maddeye dönüktür.

Uranüs’ten gelen akıl ise “Akl-ı küll”den yansımadır! Çok geniş boyutlu, madde ötesine dönük düşünceleri meydana getirir. Uranüs’ün ruhaniyetinden feyz alan kişi gerçek âlemin, madde ötesi bir yapı olduğunu idrak eder, ona yönelir. Madde ötesine dönük düşünceler Şiron’un uygun açıyla beslemesi hâlinde, hidâyet dediğimiz “Allâh’a ve özüne yönelme” tesirlerini meydana getirir. Bu kişi, tasavvuf ehli, velâyet mertebelerinin sahibi olur; icabında Nübüvvet mertebesiyle zâhir olur. Ancak, madde ötesi yapıya yönelme eğer Şiron’dan destek almamışsa o kişi felsefeci olarak kalır. Aradaki fark Şiron’dan desteklenen bir Uranüs; veya Şiron’dan desteksiz kalmış Uranüs’tür.

Felsefeci ile tasavvuf ehli arasındaki fark, “Şiron” farkıdır! Şiron; Güneş sistemi içinde yer alan ve son yıllarda tespit edilen bir gezegendir!..

Allâh bir kişinin maneviyat ehli olmasını takdir etmişse, onu uygun tesirler altında dünyaya getirir; mesela Şiron’un güçlü açılımı o kişiyi bu olaya hazırlar! Yani, takdir Allâh’ındır; yıldız ve planet etkileri ise takdiri oluşturan mekanizmadır! Beyindeki bilincin yanında, elin yeri ne ise; Allâh takdiri ve hükmünün yanında planet ve yıldızların yeri de odur!..

Programında Uranüs’ün etkisi güçlü olan yani yüksek akıl sahibi olup maddeye değer vermeyen kişi, eğer Şiron’un ruhaniyetinden feyz almamışsa, felsefeci olarak kalır! Madde dünyası ile hiç uğraşmaz ve maddeye değer vermez. Ama maneviyat yönü zayıftır.

Neptün; yüksek sezgi gücünü meydana getirir.

Plüton, Allâh'a ait “var etme ve yok etme” gücünün yeryüzünde zâhire çıkmasına vesile olur.

Eğer bir kişide Merkür’ün tesirleri güçlü ise, onda çeşitli fikirler meydana gelir. Merkür’ün güçlü tesirini almış, ruhaniyetinden feyz almış insan, zeki insandır. Zekâ; Merkür’ün ruhaniyetine bağlıdır.

Cinlerin büyük çoğunluğu, Merkür’ün güçlü tesirlerinden feyz aldıkları için hemen hepsinde zekâ güçlüdür. Dolayısı ile şeytan da çok zekidir. Buna karşın cinler, akıl yönünden zayıftırlar!

Bir insan zeki olabilir; fakat yeterince akıllı olmayabilir!.. Akıllı olabilir; zeki olmayabilir!.. Hem zekâsı hem de aklı kıt olabilir!.. Hem zeki ve hem de akıllı olabilir!.. Çünkü zekâ, Merkür’ün ruhaniyetinden kaynaklanır, akıl ise Satürn ve Uranüs tesirleri ile meydana gelir.

Ancak şunu dikkatten kaçırmayalım!..

Esasen bu tesirler, her insanda vardır... Ancak, bu tesirler kiminde güçlü olarak alınmıştır; kiminde de zayıf olarak... Bizler bu değişik tesirlerin oluşturduğu farklı formüllere sahip bileşimleriz!

Burada önemli olan nokta şudur…

Eğer belli bir akıl gücüne sahip isek... Zira “Akıl” arapçada “Ukl” kelimesinden gelmiştir. “Bağlamak” anlamınadır... Yani bir şeyi, diğer bir şeye bağlayarak, aralarında bir bağlantı kurup, bir sonuç çıkarma özelliğidir...

Bu akıllı bir kişidir demek; birtakım nesneleri, birtakım bilgileri, cevherleri birbirine bağlayarak ortaya bir sonuç çıkartıp buna göre kendine yön verebiliyor demektir.

Zeki kişi, o anki menfaatine göre, ne gerekiyorsa onu derhâl bulup gereğini tatbik eder.

Zekâ; kısa vadelidir, günlük çözümler içindir.

Akıl ise; uzun vadeli bakışlar ve değerlendirmeler getirir.

Zeki kişi, günlük menfaatlerinin gerektirdiği bir biçimde yaşar. Akıllı kişi ise, geleceği düşünerek hayatına yön verir.

Aklın iki boyutu vardır.

Birincisi avam boyutu...

Yaşadığı süreci göz önüne alarak, yapacağı işleri düzenler... Ölüm ötesini aklına getirmez! Ömrünü dünyevî değerlere göre düşünür. Bütün ömrü boyunca, kendisine yarar sağlayacak şeyleri tasarlar.

Aklın ikinci mertebesi ve makbûl olanı ise; ölüm ötesini düşünüp ölüm ötesi hayata göre yaşamını düzenler... Programa alır... Ancak aklın bir zayıf noktası vardır. O zayıf noktası dolayısı ile de zekâ oyunlarına gelerek vehmin hükmü altına girmesi ihtimali söz konusudur.

Akıl; daima eldeki mevcut verilere göre, bunları birbirine bağlayarak bir sonuç elde eder. Beş duyu kanalından gelen bilgiler bir kaba konur. Akıl onları birleştirir ve neticede bir sonuç çıkarır; buna göre de kendine bir yön çizer.

Ancak “şeytaniyet” vasfıyla bilinen cinler çok zekidirler! Bunlar kişinin aklını karıştıracak bazı fikirleri insanların beyinlerine impulslar hâlinde gönderirler. Bu ilka edilen fikirleri kişinin vehim gücü kolaylıkla kabul eder...

Herkeste mevcut olan bu vehim gücü, aslı olmayan şeyleri varmış gibi kişiye kabul ettirir!

Vehmin esası nedir?..

Var olmayan şeyleri var zannetmek; var olan şeyleri de yok zannetmek. Yani varsayım!..

Vehim gücün, her ne kadar işin doğrusunu bilsen de, buna rağmen bir an içinde, senin akıl ve irade boşluğunu yakalar ve sana bir fikir ilka eder.

Bu fikirler cinnî, şeytanî de olabilir. O an gelen melekî tesirlerden de olabilir!

O tesir, sende bir fikir meydana getirir, sen bu fikre kapılırsın ve işi geniş planda düşünmeyi geriye bırakırsın.

Oysa, her gelen fikri geniş planda düşünüp; sistemi düşünüp; o sistem içindeki yerini oturttuktan sonra onaylaman gerekir.

Aklına bir fikir geldi!.. O an için sana makûl gelebilir... Tamam bu güzel fikir, ben bunu böyle yapayım, dersin.

O an için doğru gözükebilir. O anki menfaatine uygundur... Ama genel sistem içindeki senin yerine uygun değildir! İşte bu gelen fikri, vehim gücü sana kabul ettirir. Çünkü vehim gücü, “nefs” üzerinde hükmünü icra eder.

Nefs;ya aklın doğrultusunda hareket edecektir ya da vehmin hükmü altında istikametini bulacaktır... Seyyaldir!

Nefs; ya aklın doğrultusunda ya da vehmin hükmü altında hareket eder.

Nefs başta da söylediğimiz gibi Dünya’nın ruhaniyetinden kaynaklanır. Birimsel nefs, Dünya üzerinde var olmuştur.

Yani, “nefsim” dediğin şey; yanlış anlamayalım...

Eskilerin bir kısmı, özellikle de taklit ehli “nefs”i yanlış tarif etmişlerdir... “Nefs”; sadece ve yanlızca “benlik” duygusudur.

“Ben varım” dersin ya; işte bu, “ben” kelimesi ile kastettiğin şey, nefstir. Bu bedene ait tüm özellikler ise, “tabiat” kelimesi ile anlatılır. Bedenin tabiatı, tabii istekleridir... Yani tabiat, tabii isteklerden meydana gelir. Doğal istekler de bedenin çeşitli organlarının çalışması sırasında oluşturduğu istek ve arzulardır.

Nefsî istek ayrıdır, tabii istek ayrıdır!

Bu ikisi tamamen birbirinden ayrı şeylerdir. Bunu bilmeyenler karıştırır; nefsin isteğine tabii istek der; veya tabii isteğe yani tabiatının oluşturduğu isteğe nefsin isteği der.

Hayır!

Nefsin isteği; benliğinin yücelmesi, benliğinin mertebe kazanması, benliğinin sayılması, sevilmesi, korunması, yüceltilmesidir.

Bedenin isteği ise; güzel yemek, güzel içmek, güzel uyumak, güzel çiftleşmek... Yani kendi tabiatına uygun hâllerle bezenmek. Bu tabiatının isteğidir. Nefsin isteği değildir.

Hacc'da şeytan taşlama vardır... Üç şeytan taşlanır! O taşlanan şeytanlardan her biri ayrıca bir semboldür... Mesela birinci büyük şeytan, varsayım benliktir... İkinci şeytan, tabiattır. Üçüncü şeytan da, âdetler yani şartlanmalardır!

Evliyaullâhtan Şah Nakşıbend der ki:

“Biz halkın âdetlerini terk ettirmek için görevdeyiz. Nebi ve Rasûller halkın âdetlerinin yanlışlığını ispat için gelmişlerdir. Çünkü âdetler insanı Allâh'tan alıkoyar, dünyaya ve maddeye yöneltir.”

İnsanın zihinsel oluşumunda üç ana girdisi var:

1. NEFS

2. TABİAT (bedensel istek ve arzular)

3. ŞARTLANMALAR

Basit bir tâbirle şöyle de açıklayabiliriz.

“Etraf ne der?”... “Etraf”ı atmadıkça “Allâh”a yönelemezsiniz! Çünkü çevreniz kendini madde beden kabul edip, bedene dönük zevkler, arzular ve istekler içinde yaşayan kişilerle dolmuş.

Kişideki vehim gücü nefsi etkileyerek, onu yanlışa saptırır...

Nefs neyin tesiri altındadır? Şartlanmaların tesiri altında...

Sana sorduğum zaman “Sen kimsin?”...

Sen dersin ki: “Ben buyum!.. Yani, bu bedenim!”

Hâlbuki sen, bu beden değilsin!

Senin, kendini bu beden olarak kabul etmen; bedenin tabiatı içinde kendini tanımaya başlamandan ve etrafının, çevrenin seni bu yolda şartlandırmalarından ileri geliyor.

Sen kendini, bu bedenin tabiatı içinde hapis olarak buldun...

Sonra da herkes sana “Sen busun, sen bedensin” demeye başladı.

Böylece, sende “Ben bu bedenim” fikri geldi yerleşti, oturdu... Bu böylece oturduğu için, bu defa vehim sende hükmünü icra ediyor.

Vehim sende hükmünü nasıl icra ediyor?.. Nefsi tahrik ederek!

Vehim ne idi?.. Var olmayanı var göstermek, var olanı da yok göstermek…

Gerçekte, senin nefsinin benliği, Rabbinin benliğidir! Senin kendine has bir benliğin yoktur! Kâinatta var olan tek mutlak benlik Allâh'ın benliğidir.

“Benlik ALLÂH’a aittir. Senin ben demeye hakkın yoktur” diyerek bunu basite indirgemişlerdir.

Yani bu varlığa “Ben” kelimesi ile işaret ettiğin zaman, o “Ben” aslında senin nefsin değil, “nefs”in hakikati olan “Rabb”indir. O yüzden denmiştir ki:

“NEFSİNİN HAKİKATİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR.”

Çünkü Rabbi bilmek, nefsi bilmeye bağlıdır. Zira nefsin hakikati Rubûbiyet mertebesinden gelir.

“Nefs”, “Rubûbiyet” hakikatinden var olduğu için, mutlaka aklettiğini yapmak ister! Nefs için iyi-kötü diye bir ayırım yoktur. Çünkü aslı, Rabbanî hakikattir!.. Rab ise dilediğini yapar!..

Nefsin hakikati de Rab olduğu için nefs daima ne dilerse, kendisine ne fikir gelirse onu hemen yapmak ister. Bunun benliği kuvvetli deriz. Nefsi kuvvetli, deriz... Yani, bu kişideki Rubûbiyet zuhuru kuvvetlidir, demektir...

Yalnız Rubûbiyetin oradaki zuhur şekli bu saydığımız iki yoldan biri ile olur:

Ya vehim yollu olur...

Ya akıl yollu olur...

Vehim yollu olursa; gelen fikre tâbi olur, bu fikri genel sistem içinde, ilâhî nizam içinde düşünmeden, yerine oturtmadan, hemen geldiği gibi tatbik etmek ister.

Nefs bu durumda, kendi hakikatinden gâfil ve kendini beden olarak sandığı için, gelen istek ve arzuları hemen tatbik etmek ister ve dolayısı ile bedene dönük yaşamaya çalışır.

Hâlbuki nefs, hakikati olan Rabbanî güç ve kendi hakiki vasfı olan ilim sıfatından kaynaklanan bir şekilde; yaşadığımız sebepler âleminde, akıl yolu ile varlık üzerinde hükmünü icra etmek ister.

Şimdi bizim, aklımıza bir fikir geldiği zaman, hemen o fikri Allâh düzeni içinde, genel idare sistemi içinde yerine oturtup; bu yapacağımız işin, tabiatımıza mı dönük; varsandığımız, fakat aslında var olmayan izafî benliğimize mi dönük; yoksa kendi hakikatimizi bilmemize, Allâh’a yönelmemize, Allâh’ı tanımamıza vesile olacak bir biçimde özümüze mi dönük diye düşünüp değerlendirmemiz gerekir...

Şeytanın silahı iyi bilelim ki, fikirdir!

Çünkü bütün cinler, Merkür’ün güçlü tesiri ile beslenmişlerdir. Bu yüzden onlarda fikir çok yüksektir. Fakat bu fikri, insana kısa süreli menfaatler istikametinde kullandırırlar.

O an için senin bedeninin ve benliğinin amaçları ne ise, o doğrultuda yeni yeni fikirleri sana telkin eder ki, sen daima bedene dönük düşünesin, bedene dönük yaşayasın.

Hâlbuki akıl, seni daima maddenin ötesindeki bir boyutta kendini bulup değerlendirmeye yönelik biçimde düşünmeye sevk eder.

Çünkü akıl, çok geniş boyutta düşünür. Çok kapsamlı olarak meseleleri ele alarak, bunları birbirine bağlayarak yeni yeni sonuçlar çıkartmaya sevk eder... Bu çalışmayı yaptığın zaman otomatikman manevî âleme girersin; madde dünyasından çıkarsın!..

Ne var ki aklın, beyine gelen fikirleri her an gerektiği gibi değerlendirememesi tehlikesi vardır. Zira vehim, “nefs” üzerinde ağır basar.

İnsan için eğer şerr diye kabul edilebilecek bir şey varsa o da vehimdir. Vehimden daha şerrli bir şey yoktur!

Eğer vehmi, aklınla hükmün altına alırsan; velâyetin en üst mertebesine çıkarsın!

Eğer akıl, vehmin hükmü altına girerse; şekavetin, sapmışlığın en berbat derecesine düşersin!

Bütün evliyanın kerâmeti, vehim kuvvetinin tasarrufuyladır. Kendindeki vehim kuvvetini tasarruf altına alarak o kerâmetleri izhar eder.

Şimdi, eğer burayı anlayabiliyorsak “iman” olayının neye dayandığını çıkartabiliriz.

AHMED HULÛSİ

1993


9 Aralık 2015 Çarşamba

Mustafa Ceceli - "Aşk İçin Gelmişiz"





Ahmed Hulûsi yazdı. Alper Altuntoprak besteledi. Mustafa Ceceli seslendirdi.

AŞK İÇİN GELMİŞİZ

Aşk için gelmişiz biz bu cihana
Dostu sevmektir bizim işimiz
Allâh der her bir zerremiz
Ağyar görenden bize ne

Yer gök seslenir her dem Allâh
Benlikten geçenin yâridir Allâh
Aşkı bulan neylerki bu dünyayı
Her dem seslenir o, Allâh Allâh.

22 Kasım 2015 Pazar

Küçük kuzumla cumartesi gezmeleri ;)

Minik Cemişkom... Teyzoşunun bir tanesi 💙🌀🙏🏻😘 Güzel ANlar... Sağlıkla nicelerine inşallah 🙏🏻

Sahiplik Duygusu... Dünyadaki cehenneminiz üzerine...

Öfke ve sızı!

Derininde sızılar oluşur insanın, geçmez kolay kolay; Bazen de hiç! Her kendi kendine kaldığında kanar. Umduğunu başaramadığından!

Hatırladıkça kızar başarısızlığına, kızar kendi kendine, kimselere duyurmadan. Zaman zaman da öfke patlaması yaşar! Bilemezler nedenini!

Kimseyle değil kendiyledir kavgası. Doğru yaptım sanısıyla kabullenemez başarısızlığını. Affedemez de kendini. Patlar! İstifa eder!

Büyük oynamak, büyük hedefler peşinde koşmak, gaza gelip dar alanda sınırsızlığa soyunmak çoğunluk için #Hüsran şarkısını dinlemekle sonlanır.

Allah hepimizi hazmedebileceğimiz, üstesinden geleceğimiz işlere soyundursun, dertlenip Hüsran şarkıları dinlemekten korusun!

Sahiplik Duygusu

Cehennemin üstündeki Sırat, şu dünya yaşantısıdır.

Şu anda siz, Sırat’ın üstünde adım atıyorsunuz.

Bu attığınız adımlarla, yanlışlık yapıp, cehenneme düşüyorsunuz, bu defa yanmaya başlıyorsunuz, üzülüyor, sıkılıyor, bunalıyorsunuz, isyan ediyorsunuz.

Ama, bütün bu isyan ve üzüntüler, sıkıntılar sizin azabınızı hafifletmiyor. Sonra tekrar o cehennemden, sıratın üstüne sıçrayıp gene yürümeye devam ediyorsunuz!

Şimdi, burada bir nebze duralım ve şunu anlamaya çalışalım!

Bizim, #cehennem azabını şu Dünya’da iken çekmemizin sebebi, yanlış bilgilenmeler sonucu, bizde oluşan sahiplik duygusu ve hırstır.

İnsanın cehennemde yanmasına; Dünya’da veya âhirette, kabir aleminde veya mutlak cehennemde yanmasına yol açan şey sahiplik duygusu ile hırstır.

Bir insanda kanaat varsa, cehennemin yarısından kurtulmuştur.

Bir insan sahiplik duygusunu atıp da;

“Mülkün sahibi #Allah’tır! Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder!” diyebilirse, cehennemin tamamından kurtulmuştur, tamamından azât olmuştur.

Mâdemki, bu varlığı yaratan Allâh!..

Ben, mülkün sahibi olarak şu kâğıdın üstünde istediğim gibi tasarruf edebiliyorum; ister yırtar, ister cebime koyar, ister başıma koyar, ister yere atarak üstüne basarım... Bu kâğıt benim olduğuna göre, dilediğim gibi tasarruf edebilirim, diyebiliyorsam...

Mâdemki, “Mâlik’el mülk” yani “mülkün sahibi” Allâh’tır diyorum; Allâh mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, kimse O’na karışamaz, etkileyemez, hesap soramaz!..

Öyleyse, her birimizin üzerinde mutlak tasarruf sahibi olan Allâh’tır!

Dilerse, vezir eder, dilerse rezil!

Dilerse, başlara tac eder, dilerse ayakkabı!

Ona; “Niye beni aç bıraktın” demeye benim hakkım yok!

“Niye bu hazımsızlık” demeye de hakkım yok!

Allâh’ın mülkünün içinde isem ben, O’nun tasarrufu altında isem;

“Allâh dilediğini yapar!..”

Allâh’a iman etmiş kişi olarak bize düşen şey; O’nun hükmüne ve takdirine razı olmak!

“Yâ Rabbi!.. Bugün aç bıraktın, yarın da, dilersen doyurursun. Bugün rezil ettin, edersin! Yarın, dilersen vezir edersin. Sen ne dilersen onu yaparsın. İçinde bulunduğum her hâl, senin hükmün ve takdirin gereğidir” diyebilmek!..

Bunu diyebilirsek, işte o zaman, iman sahibi bir kişi olarak, Sırattan kolaylıkla geçer, ateşe, azaba düşmez, cennete ereriz.

Yok eğer bunu yaşayamazsak, “Ben mülkün yegâne sahibiyim!” derken Allâh;

“O mülkün biraz da sahibi benim. Bana niye böyle davranıyorsun?” diye Allâh’a hesap sormaya kalkarsak,“göğe tüküren adam”a benzeriz.Bir yere ulaşmaz o tükürük, döner kendi yüzümüze gelir.

Akıllı adam, Allâh’a isyan edilmeyeceğini idrak eder.

Zira bu isyan ve itiraz, hiçbir şey kazandırmaz! Senin hayatını cehenneme döndüren ateşin, biraz daha körüklenmesini sağlar.

İman, insanı cennete sokar.

İmansızlık ve isyan ise, insan hayatını cehenneme çevirir, daha Dünya’da iken...

Onun içindir ki, önce çok iyi bir biçimde neye iman edeceğimizi bilmemiz gerek!

Allâh’ın, mutlak kuvvet, kudret ve tasarruf sahibi olduğunu bilmek, imanın başıdır.

Her an her zerrede tasarruf edenin Allâh olduğunu bilmek ise, imanın kemâlidir.

Karşındakinin fiilini ve hâlini Allâh’tan bilmediğin anda, Allâh’ı inkâr durumuna düşersin.

Hâlin, “şirki hafî” denilen gizli şirk hâlidir.

Şirk hâlinde ölenin âkıbeti ise önce, kabir cehennemidir.

Dünya’da yaşarken cehennem azabını yaşamanın, yanmanın sebebi, şirki hafî denilen, gizli şirktir.

Ancak, gizli şirki atmış olabilenin ateşi, azabı, cehennemi biter.

“Ey mümin, üzerimden çabuk geç! Nûrun ateşimi söndürüyor!” şeklindeki hitabı cehennemin; iman ehli kişinin inancının, azap ortamını ortadan kaldırdığını, anlatmaktadır.

Aynı sıkıntılı ortamı paylaşan iki kişiden biri imanlıdır; “Allâh böyle takdir etti, böyle oluyor, bunda da bir hikmet var” der, azabı, sıkıntıyı duymaz!

Diğeri ise, Allâh’ı görmez. Gizli şirk ehlidir, cehenneminde yaşar.

O başına gelen işin Allâh’tan olduğunu bilmez... “Falanca yaptı da onun için bu iş başıma geldi” der. Ve bu sefer kendini, kendi eli ile ateşe atar.

Bilmez ki, başına gelenlerin tümü, falanca veya filanca kişinin yapmasından değil; Allâh’ın ona, o olayı yaşamasını takdir etmesinden, o hâli yaşamasını dilemesindendir.

Kaynak: http://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/cuma-sohbetleri/sahiplik-duygusu

3 Kasım 2015 Salı

Seçim'in ardından...

Herşey de bir hayr vardır... 
Gün ola devran döne... umutla, inançla bekleyeceğiz....

99-Zilzal
7.Kim bir zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür. 
8.Kim de bir zerre ağırlığınca bir şerr yaparsa, onu görür.
 
İşte bu Kur'an inancı ve tam güvenle olacaklara İman ediyorum...yalancıların, hırsızların ve din tüccarlarının sonunda cezalarını çekeceklerini biliyorum... Ama şunu hiç unutmayın! DİN sizin tekelinizde değil. Gariban halkıma bunu yutturabilirsiniz ama bizlere asla!!! Kendini müslüman diye gösterip arkadan neler çevirdiğinizi hepimiz biliyoruz... ayakkabı kutularının içindekilerine verdiğiniz değeri şu ülke insanına vermediğiniz için Rabbim size en büyük cezayla cezalandıracaktır, eminim... bu "güzel" günler, hükümdarlık elbet Hakk'ın sonsuz adaletine mazhar olacaktır... Ancak içlerinde çok dirayetli ve sözünün eri, demokrat insanlar var es geçemem... emeklerine sağlık hepsinin de... Ülkem için insanım için, taş üstüne taş koyan başımın tacıdır... benim derdim dürüstlük, samimiyet... bunu yaparken arka taraftan başka şekillerde ülkenin canına okuyanlara sözüm...
 
Çirkinliklerinin bitmeyeceğine, fikir ve konuşma özgürlüğünün daha da kısıtlanacağına, ülkemizin zengin-fakir Arap göçünün yuvası olacağına, işsizliğin azalmadığına, milli gelirin anca hesaplama değişiklikleriyle yükselebildiğine v.b. şahit olacağız... 
Şehitlerimizin bitmesi, anaların ağlamaması en büyük duamız ama çözüm sürecinin de ellerinde patlayan bir bomba olacağını düşünüyorum... ne yazık ki... ancak her şart ve koşulda saltanatlarının  daha da yükseleceğini hep birlikte göreceğiz...  her çıkışın bir inişi olduğunu da... ve yine iman ediyorum, bu iniş uçurumdan düşmüş gibi olacak... bence şimdiden bu sevinç rüzgarını bırakıp dua etmeye başlasalar çok iyi olur... "keşke 1 Kasım seçimlerini kazanmasaydık" diyecekleri günler yakındır... Allah öyle büyük ki, onları ödüllendirerek gerçeklerin ortaya serilmesini başka olaylarla sağlayacaktır... Onların gerçek yüzlerini hala görememiş ama ileride görecek olan sevgili halkım, sizler üzülmeyin! "bi taraf olmazsanız bertaraf olursunuz" dediler size, korktunuz!!! yandaş olarak aç karnınızı doyurmak, evinize bedava odun-kömür götürmek istediniz... fakirliğinizle sınandınız... diğer taraftan zenginlikleriyle sınanıp, ceplerine daha çok dolarları dolduranlar gibi...  Allah hayrı yaşatmak için bazı insanları bu yöne sevkedeceğini hepimiz biliyoruz... hem fakirliğimiz hem de zenginliğimiz en büyük sınavlarımızdır... biz bunlara nasıl inandık? nasıl kandık? diyeceğiniz günler gelecek ama hatanın neresinden dönersek kârdır diyeceğiz... Kaybettiklerimize yanarak... Yine hep birlikte tüm inanç ve beraberliğimizle, el ele, tıpkı şimdi yaptığımız gibi, VATANIMIZ için çalışmaya devam edeceğiz... 
 
Bu vatan hepimizin... bunu herkesin çok iyi anlaması lazım...

İki dedem de şerefli Türk ordusunun askerleriydi... Allah rahmet eylesin... onlardan öğrendik biz, kanımızın son damlasına kadar bu topraklar için savaşmayı... 
 
Kaçıp giderek, bitti bu ülke diyerek umutsuz yaşayamayız biz... 
 
Bizim ATATÜRK gibi bir liderle, ayağımızda çarık bile yokken, karnımızda aş bile yokken imanımız, inancımız ve umudumuzla kurduğumuz bu eşsiz ülkemiz var... kimse ellerini ovuşturarak bunu başka milletlere peşkeş çekeceğini zannetmesin ya da bundan dolayı gün gelip ceza çekmeyeceğini...

Söylenecek çok ama çok sözüm var, en az hasarla bu girdabın geçmesini diliyorum... hayırlardan en hayırlının, tez vakitte gelmesi duasıyla... 
inşaa et Rabbim... (Amin)

Tüm kalbimle...


Sertab Erener - Sade

Çocuğunuz arkadaşları gibi öğrenemiyor mu?

Özgül Öğrenme Güçlüğü

ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDİR?

Özgül Öğrenme Güçlüğü, bir çocuğun okuma, yazılı anlatım ya da matematik becerisinin yaş, zeka ve eğitim düzeyine göre beklenenden belirgin düzeyde geride olması durumudur. Özgül Öğrenme Güçlüğü bu üç alandan birinde yaşanabileceği gibi bu alanlardaki bozulmalar bir arada da görülebilmektedir. Özgül Öğrenme Güçlüğü kesinlikle zeka geriliği değildir, Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısının konulabilmesi için çocuğun zeka düzeyinin normal sınırda ya da üzerinde olması gerekmektedir.

Özgül Öğrenme Güçlüğü yaşayan bir çocuk, yaşıtlarından zihinsel düzeyde bir farklılığı olmadığından yaşadığı güçlüğün çoğu zaman farkındadır ve buna bağlı olarak okula gitmede isteksizlik, mutsuzluk, keyifsizlik, daha önce zevk aldığı etkinliklerden bile zevk alamama ve arkadaşlık ilişkilerinde bozulma yaşayabilir. Bazen sınıf öğretmenleri Özgül Öğrenme Güçlüğü olan çocukları kısa sürede belirleyip yönlendirirlerken bazen farklı sebepler nedeniyle böyle çocuklar fark edilmeden ilerleyen sınıflara kadar gelmektedirler. Çocuğun yaşı ilerledikçe öğrenmelerde yaşıtları ile arası gittikçe daha çok açılabildiğinden erken tanılama ve tedavi önem kazanmaktadır. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Özgül Öğrenme Güçlüğü ile birlikte eş tanı olarak sık görülmektedir. Çocuğunuzun değerlendirilmesinde bu göz önüne alınmaktadır ve tedavinin seyri bu duruma bağlı olarak değişebilmektedir.

12 Ekim 2015 Pazartesi

"...filiz, tohumun ölümüdür." (Fİ)

"...BİR TOHUM ÇATLAR, DEFORME OLUR, KENDİSİ OLMAKTAN ÇIKAR, YANİ ÖLÜR VE FİLİZ ÇIKAR ORTAYA. O DÖNEMDE İNSANLARI BÖYLE DEĞERLENDİRMEYE BAŞLADIM. TOHUM GİBİ, İÇİNDE BİR AĞACIN POTANSİYELİNİ BARINDIRANLAR AMA ASLA ÇATLAMA CESARETİNİ GÖSTEREMEYİP FİLİZLENEMEYENLER; ÇATLAYIP FİLİZ GİBİ YEŞERENLER AMA FİDAN OLAMAYIP KURUYANLAR; FİDAN GİBİ BÜYÜYENLER AMA MEYVE VEREMEYENLER; MEYVE VERİP AĞAÇ OLANLAR AMA MEYVESİNDE TOHUM OLMAYANLAR VE SÜPER İNSAN, YANİ TOHUMLUKTAN MEYVE VEREN BİR AĞACIN YENİ MEYVESİNDEKİ TOHUM OLABİLMEYE KADAR GİDEBİLENLER... İNSANIN YÜCELİĞİ VE ACİZLİĞİ ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİYİ GÖRDÜM. BİZE GÜÇ VEREN ŞEY AYNI ZAMANDA EN BÜYÜK ACİZLİĞİMİZ DE OLABİLİR. NE OLDUĞUMUZU VE NE OLABİLECEĞİMİZİ ANCAK KENDİMİZLE YÜZLEŞEBİLİRSEK ANLAYABİLİRİZ. SAHİP OLABİLMEK ADINA, SAHİP OLDUKLARIMIZA TIRNAKLARIMIZI KORKUYLA GEÇİRDİĞİMİZDE, NE ÇATLAYIP FİLİZE DÖNÜŞEBİLİRİZ NE DE ÇÜRÜYÜP İÇİMİZDEKİ TOHUMLARI TOPRAĞA BIRAKABİLİRİZ. 

SAHİP OLMAK İÇİN DOĞMADIK BİZ! 

BÜYÜMEK, GELİŞMEK, DÖNÜŞMEK İÇİN BURADAYIZ. 

HAYATIN İÇİNDE KENDİ TAKRARLARIMIZI YAŞAMAYA BAŞLADIĞIMIZDA DURUP DÜŞÜNMEK LAZIM..."

Düşünmek lazım ... 

Tüm kalbimle...  


 

Sezen Aksu - Herkes Yaralı






Ne zaman canın yansa bu kadar derinden
Sanırsın mümkün değil bir daha üzülmen
Ne inat ne gözü kara ne dayanıklı yürek
Acıyor aynı yerden her şeye rağmen

Ne akıl kar ediyor ne fikir o sırada
Biliyorsun geçiyor zamanla ama ne fayda

Yaralı tepeden tırnağa herkes yaralı
Alışılmıyor acıya yok kaidesi kuralı
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni
Ne gelen anladı ne giden olanı biteni

Adıyorum aşka geri kalanımı
Suya söyledim gitti en son yalanımı
Aşkın da en hesapsız kitapsız olanını
Yaşamazsam kara kaplıya kaydedin beni...

Söz - Müzik : Sezen Aksu

ANkara'm

"Birşey yap güzel olsun.. Çok mu zor ? O vakit güzel birşey söyle.. Dilin mi dönmüyor ? Öyleyse güzel birşey gör veya güzel birşey yaz.. Beceremez misin ? O zaman güzel birşeye başla.. Ama hep güzel şeyler olsun.. 
Çünkü; Her insan ölecek yaşta…" 
(Şems Tebrizi)


Bu sözü cuma günü eklemiştim facebook sayfama... sabah nereden bilirdim en kanlı saldırının olacağını ; hepsi ölecek yaştaymış... nerden bilebilirdim ki...
10.10.2015 Cumartesi günü, saat: 10:04'de 2 canlı bomba, Ankara'mızın Tren Garı'nın önünde #İNADINABARIŞ yürüyüşüne katılmak için,  otobüslerle çeşitli şehirlerden gelen insanların toplandığı alanda patladı... 
Ankara'nın göbeğinde... #97canımızıkaybettik... Acımız tarif edilmez... 





"En kanlı terör eylemi de olsa, insanlarımızın kanı yerde kalmayacak! Çocuklarımız için, İnadına Barış😭 diyebildim arkalarından... 


Paramparça olmuş bedenlerini, bu vatan da barış olması için feda eden insanlar... kaçımız hissedebiliriz ailelerinin duydukları acıyı, üzüntüyü kaçımız? 
Canım yanıyor... 
İçim kanıyor... 

O kadar insanın toplandığı alanda güvenlik çemberi yok!!! hiçbir önlem yok!!! elini kolunu sallaya sallaya gezen militanlar, gözü dönmüş caniler... Bunu din adına yapanlar Allah'ın en büyük gazabına uğrayacaktır!!! Buna iman ediyorum...

Yazıklar olsun sebep olanlara... en ufak zafiyeti olan kimse, hakkımızı helal etmiyoruz hiçbirimiz... 
Oynanan pis oyunları farkına varan insanların çoğalması duası dilimde; gözlerim yaşlı, yorgun ve şaşkınım... 

Fİ'de diyordu ki;

"... filiz, tohumun ölümüdür."


Canların ölümü, barış filizinin büyümesini sağlasın inşallah... 


Rabbim ülkemi, insanlarımı ve tüm ailemi koru böyle felaketlerden...

Nurlar içinde yatın...🙏😢

Tüm kalbimle...

 #yastayız

6 Ekim 2015 Salı

Hayat AN’dan ibaret...



Hayat AN’dan ibaret, diyoruz ya hep… 

Ölüm hep yakınımızda, bizim artık daha çok fark etmemiz gerekiyor…
Yıllar sonsuz bir hızla akmakta…
Yanımızdakinin bir AN’da artık yok olduğunu anladığımızda, 
çok geç olacak… 

İş, güç, para-pul, ders-sınav hepsi gelir geçer… 
ama sevdiklerimizle birlikte yaptıklarımız hep bizimle kalır... 
AN be AN beyninin her hücresine kazınır…

Bu yıllara dönmemiz mümkün olmayacak…
Birlikte yaptıklarımızı çoğaltmak bizim elimizde…
Önce istemek, sonra zamAN ayırmak… 

Bedensel yorgunluklar geçer… kalıcı değildir…  
ama ANlar geçtiğinde artık geri dönüş yoktur…

Paylaşımların çoğaldığı, sevgilerin paylaşıldığı güzel ANlar dilerim...
Tüm kalbimle...


29 Eylül 2015 Salı

Müslüm Gürses - Affet













Eğer seni kırdıysam

Darıl bana...

Ama bir gün beni ararsan

Bak ruhuna...

Birden gecem tutarsa,

Güneşi çevir bana...

Sevgilim bağışla,

Biraz zor olsa da...



Affet beni akşamüstü,

Gölgen uzarken...

Öğleden sonra affet,

Ne zaman istersen...



Affet beni gece vakti,

Ay doğmuş süzülürken...


Sabaha kalmadan affet,

Tam ayrıldık derken...



Çünkü sen, 
Çölüme yağmur oldun,

Sen geceme gündüz oldun,

Sen canıma yoldaş oldun,

Sen kışıma yorgan oldun.

Söz : Tuna Kiremitçi
Müzik: Ritchie Blackmore

22 Eylül 2015 Salı

Değer mi? Değmez mi?

"-...
- Mükemmel bir çiftmişsiniz...
- Mükemmel diye bir şey yoktur Nick!
Her zaman bir mücadele olacaktır.
Tek yapman gereken mücadele edeceğin kişiyi seçmektir..."

(Before We Go)
2014-turkce-altyazili-izle



Öne Çıkan Yayın

Penye ip sepetlerim vol.2

Çeşitlerden çeşit... başladınız mı dursuramıyorsunuz kendinizi... çook sevdim ben bu işi ;)