23 Şubat 2011 Çarşamba

Luz Casal La Pasión Historia de un amor.

elim (enerjim) sende...

"Kuantum düzeyinde birbirimize ne kadar çok bağlı olduğumuzun, görünmeyen ama etkili ilişkiler içinde yaşadığımız gerçeğinin bir sonucudur..."  

Bu sabah etkilendiğim bir cümle oldu bu... aslında, nasılda bir döngü içindeyiz farketmeden... sanki herkes kendi hayatını yaşıyormuş gibi geliyor... herkes kendi derdini çekiyormuş gibi geliyor...oysa hepimizin yaşadıkları da etkilenmeleri de aynı... tabi doğum anımızdaki kozmik konumdan meydana gelen farklar var... bunlar da bu olaylara nasıl tepkiler vererek, kolay ya da zor atlatma konumumuzu ayarlıyor... farketmeden düşündüğümüz her şeyle birbirimizi etkiliyor ve bu etkilerin sonuçlarını yaşıyoruz... beynimiz öyle muhteşem bir makina ki, içindeki nöronlar sayesinde, bizim yaşadığımız ve beynimizde kurguladığımız olaylar başkalarına kolayca aktarılıyor.... buna  "ayna nöronların" sebep olduğu biliniyor... siz de kendi hayatınızda dikkat edin, sıkıntılı bir ortamda bulununca, size yansımaları hemen başlıyor...ya eşinizle ya çocuğunuzla hemen negatif bir etki yaşıyorsunuz... işte bunun farkında olmak çok önemli!

"iyi düşün iyi olsun", diye boşuna söylememişler... çünkü; evrende herşey birbiriyle etkili ve kendine çekerek enerji akımını sağlıyor...
------------
...
Bu iletişimi hemen karşılıklı iki insanın konuşması gibi anlamayın sakın!.
Beyinler çeşitli frekanslara açık alıcı-vericilerdir, tıpkı çeşitli frekanslara açık radyo alıcıları gibi… Dolayısıyla o beynin alıcı frekanslarına uygun dalga yayan, hiç tanımadığı kişilerden gelen dalgaları da alırlar farkında bile olmadan… Sonra da “aklıma geliverdi”, derler! Nereden?!
Burada, konuyu bilen kişilere, “Mirror neurons” – “ayna nöronlar” işlevini hatırlatalım…
Asırlar öncesinde, “ayna nöronlar” işlevinin insanlardaki açığa çıkışına şöyle işaret edilmiştir toplumlar tarafından:
Üzüm üzüme baka baka kararır”!
Evet, beraber olduğunuz kişilerin veya içinde bulunduğunuz toplumu oluşturan beyinlerin yaydıkları “dalga”lar sizin beyninizde akis bulur ve o yönde programlanmaya tâbi tutulursunuz. İyi veya kötü… Toplumsal cinnet veya toplumsal huzur nasıl oluşuyor sanıyorsunuz?
Bu olayda olduğu gibi beyin ayrıca yöneldiği kişiyle de iletişime girebilir. “Telepati” de derler bunun bir türüne…
Evet, bir diğer deyişle yöneldiğiniz yapı tarafından, beyniniz yönlendirilir siz hiç farkında olmadan.
İşte beyindeki bu özellik dolayısıyla…
...
ahmed hulusi


18 Şubat 2011 Cuma

Tasavvuf'ta nefs basamakları ve o mertebelere denk gelen çakralar:

Kuyruk sokumu çakrasındaki bir bilinç, nefs-i emmare bilinci diye isimlendirilir.
(Bedensel isteklerin en çok olduğu ve egonun en yüksek olduğu alandır.)
Göbek altı çakrası nefs-i levvame bilinci, 
göbek çakrası nefs-i mülhime bilinci, 
kalp çakrası açılmıs bilince nefs-i mutmainne bilinci 
(Pek çok sufiye göre, en önemlisi kalp çakrasıdır... çünkü her insan kalp çakrası kapalı yani kalbi mühürlü doğar... o yüzden bunun açılması, gönül gözüyle algılamak çok önemlidir.) 

Boğaz çakrası açılmış bilince nefs-i raziye bilinci, 
Alın çakrası veya üçüncü gözü açılmış bilince nefs-i mardiye bilinci, 
Tepe çakrası açılmış bilince nefs-i safiye bilinci de denir. 
(Bu en üst seviyeler her kişide ortaya çıkamayacak derin bir  süreçtir... 
çok az insan ehli buna erişebilir.)


17 Şubat 2011 Perşembe

"HAY" dan gelen, "HÛ" ya gider!

“Haydan gelen huya gider!” sözünden ne anlıyorsunuz?

“HAY“dan gelen, “HÛ“ya gider!
Cümlesi size ne ifade ediyor? Aradaki fark, sizin din anlayışınız ile, Allâh Rasûlü’nün açıkladığı “DİN” anlayışı arasındaki farktır.
A.H.
------------

Aklımın erdiğince:)

"EL HAYY... Esmâ âleminin kaynağı! Tüm isim özelliklerinin hayatını veren, varlığını oluşturan. Evrensel enerjinin kaynağı; enerjinin hakikati!"
ve
“Ulûhiyet” hem “HÛ” ismi ile işaretedilen “Mutlak Zât” anlamını içerir; hem de “Zatî” İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, “nokta”lar âlemlerini, her bir “nokta”yı oluşturan kendine özgü “Esmâ” mertebelerine işaret eder!

Bu durumda; herşey O'nda gelir, Esmâ kuvveleriyle var olur ve herşey O'na döner; ölümü tadar ve O'nda yaşamına devam eder... HÛ ismiyle mutlak varlığının ve bununla beraber olup bitenin hükmünü verip, alemlerde hüküm sürer... her bir noktada Esmâlarını, meleki kuvvelerini açığa çıkartır... ve kendisine geri alır... 
İşte herkesin varlık sebebi, "herşeyin bir anlamı var" sözü de buna çıkıyor... daha basit bir anlatımla; bir eliyle verip diğer eliyle alıyor... Hz. Mevlana'nın yüz yıllar öncesinden Sema gösterisinde, bize aksettirmeye çalıştığı anlam ve öz gibi...


16 Şubat 2011 Çarşamba

YOLCULUK DUASI

Bismillâh, Rabbiyallah, Hasbiyallah, Tevekkeltu alAllah ve iytesemtu Billâh, Fevattü emri ilâllah, Mâşallah, Lâ kuvvete illâ Billâh.

(Bir vasıtaya binildiğinde 8 veya 12 kere okunması tavsiye edilmiştir)

Bilgi:

BİSMİLLAH: İsmi Allah olanın varlığı ve kuvveleri olarak,
Rabbiyallah: Rabbim Allah’dır,
Hasbiyallah: Allah bana yeter,
Tevekkeltü alAllah: Allah’a tevekkül ettim,
Ve ı’tesamtu Billah: Ve varlığımdaki ilahi boyut ile korundum,
Ve fevvedtu emriy ilAllah: İşimi Allah’a bıraktım,
MâşaAllah: Olan Allah’ın istediğidir,
Lâ kuvvete illâ Billah: Kuvvet yok, ancak Allah'ın.

( Üstad Ahmed Hulisinin Tavsiye ettigi duadir.)

haftanın duası...

Lûtufları ve ihsanları ile bizleri murada erdiren Allah’ım!

Rabbî!
Rûhumda bir ilim katresi var. İlâhî onu hevâ rüzgarıyla ten toprağından muhâfaza eyle.
Ey ihsânı çok olan Rabbim!
Cefâ içinde geçip giden ömre merhamet et.
Ey affetmeyi seven Rabbim!
Bizi affeyle. İsyân derdimize çâre eyle.
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı!
Bizi hidâyete çıkar.

Amin



10 Şubat 2011 Perşembe

Güneş, sen nasıl bir enerjisin...?

Öyle güzel öyle mutlu hissediyorum ki kendimi... sebebi tamamen GÜNEŞ... yaz çocuğu olmamdan mıdır, nedir bilemiyorum ama sıcak hava benim için çok önemli... güneş, deniz, yosun kokusu, mis gibi bir esinti sabahları içimi ürperten... yandan yandan yürüyen, yengeç burcu olmam hesabına yazıyorum bunları... doğumundaki astrolojik konum, senin ruhuna yükleniyor; tüm enerjisiyle... bilmiyorum ama ben bu enerjiyi seviyorum...  :) yaz gelecek diye, içim umutla dolu... o kadar can sıkıcı olayın yanında benim içimdeki bu heyecan, beni mutlu ediyor... içimdeki ivme yükseldikçe benden yansıyan güzelliklerde derinleşiyor, anlamlaşıyor sanki... 



Böyle bir evde yaşlanmak isterim ben... ilerde mutlaka deniz görmeli, yaşlı gözlerim... bilmiyorum zaman ne gösterecek ama ben Tamerimle birlikte elele bu sokaklarda dolaşmayı isterim... Ekinim de evlenmiş olur, belki çocuğu da olmuştur... babaanne diye koşturan bir yumurcak, bana kocaman bir öpücük verir... :) 

Olurmu dersiniz, görür müyüm o günleri? Kaderimizde varsa elbet... Allah herşeyin hayırlısını versin inşallah... (Amin...)

Hayallerimizin gerçek olduğu, sevdikleriyle uzun ömürler herkeslereeeee ...:)

4 Şubat 2011 Cuma

Simurg Hikayesi- KUŞLARIN YOLCULUĞU

"Hikayede kuşlar, Hüdhüd kuşu başkanlığında, padişahlarını bulmak üzere yola çıkar. Sayısız zorlukla geçen bu seyahatte kimi açlıktan, kimi yorgunluktan, kimi susuzluktan telef olur. yola çıkan yüzlerce kuştan geriye kalan sadece otuz kuştur ve bu otuz kuş padişahı bulmaya muktedir olur. bir bakarlar ki, padişah kendilerinden başkası değilmiş. Bu zorlu yolculuk meğerse kendilerinden kendilerine doğru bir yolculukmuş. Simurg'un anlamı da Otuz (Si) Kuş (Murg) demekmiş. 

Padişahın gölgesin olan bu kuşlar, padişahın yeryüzüne akseden gölgesi olduklarını idrak etmişler bu yolculuğun sonunda, tıpkı insanın Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olması gibi - aslında sadece insanın değil, yaratılan  her şeyin Yaratıcı'dan gelen bir yansıma olması gibi. 

Ama gölge, gerçeğini ne kadar yansıtabilir? gölge yalnızca bir gölgedir sonuçta.Ama gölge bile bu kadar muhteşemse, "Asıl Olan Nasıldır", diye düşünmek lazım. Yaratılana Yaratan'ın parçaları gözüyle bakarsam, onları kötü ve çirkin  görmem ve onlara saygısızlık etmem mümkün olmaz. Evet, ancak böyle düşününce anlıyorum, "Yaratılmışı severim, Yaratan'dan ötürü", cümlesinin anlamını... 

Parçayı inkar edersen , bütünü inkar etmiş olursun. Ve bütünü inkar edersen kendini inkar etmiş olursun... gayet düz bir mantık. Deniz, tüm enginliğine rağmen tek damladan, yeryüzü tüm genişliğine rağmen tek gezegenden, gezegenler sayısız olmasına rağmen tek kainattan ibaret olduğu gibi, milyarlarca varlık türünden oluşan kainat da bir olan Tanrı'nın  bedeni olamaz mı? ..."
-alıntı-



2 Şubat 2011 Çarşamba

ÖLÜM VE ÖTESİ



Ne yazık ki günümüzde "ÖLÜM" olayı gerçeğine uygun bir biçimde bilinmemekte, genelde ÖLÜM'ün bir "son" olduğu zannedilmektedir!..
Oysa, "ÖLÜM, bir son" olmayıp; madde âlemden, maddeötesi âleme geçişten başka bir şey değildir!.. Yani bir dönüşümdür!..

İnsan, ÖLÜM denen olayla, madde bedeni terkederek, "RUH" denilen "halogramik dalga" yapılı bedeniyle ya mezarda, ya da mezar dışında yaşamına devam eder!
Yani ÖLÜM, Madde bedenle yaşamın sona erip, RUH bedenle devam etmesidir.

İslâm Dininin esaslarını bildiren KUR'AN-I KERİM, ölüm olayına şöyle açıklama getirir:

"Her NEFS ölümü TADACAKTIR!.."

ÖLÜM denen olay, biyolojik madde bedenin terkedilerek, RUH bedenle dalga alem yaşamına geçilmesidir...
Beynin durmasıyla birlikte, vücuda yayılan bioelektrik enerji kesildiği için; beden, ruhu kendisine bağlı tutan elektromağnetizmasını yitirir ve böylece, RUH, bedende bağımsız yaşam biçimine geçer. İşte bu olay ÖLÜM kelimesiyle anlatılır.
Yaşam boyunca kişinin beyninden geçen tüm faâliyetler, ses ve görüntü dalgalarıyla yüklenmiş televizyon dalgaları gibi, RUH'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmiş olduğu için, kendisinde hiç bir değişiklik hissetmeden, ruh boyutunda yaşama geçiliverir... Ve kişi, RUH olarak, aynen bedende olduğu gibi yaşamına devam eder!..
Ancak bir farkla... O bedende, tamamiyle canlı ve şuurlu olmasına karşın, madde bedenini kullanamaz!. Sanki bitkisel hayata girmiş, canlı, şuurlu bir kişi gibi!..
Dışarıda olup- biten herşeyi görür, duyar, algılar fakat kendisinden dışarıdakilere hiç bir mesaj ulaştıramaz!.
Nitekim büyük İslâm Âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı, "Marifetnâme" isimli eserinde, Hazreti Muhammedin ağzından ölüm olayını şöyle nakleder:

"Meyyit (ölümü tadmış kişi), bedenini kimin yıkadığını, kimin kefenlediğini, namazını kimlerin kıldığını, ardından kimlerin geldiğini, lahde kimlerin indirdiğini ve kimlerin telkin verdiğini bilir."
 ***
devamı için  olumotesi

Kendini Bil'en İnsan! (Alıntı)

Yazar: Hale Karaarslan – Ağustos 2008 
indigo dergisi
-------------
İnsan sır dolu bir varlıktır. Yaratanın sırrıdır! Bir kişi, kendi "Ben"liğinin hakikatini, aslını araştırma çalışmaları yapmazsa, kendini tam manasıyla bilemez. Kendisinin ilk defa farkına varan kişi araştırmaya, başlar. Bu büyük Giz'i fark etmiş, uyanmıştır. Bu farkındalığa varamayan kişiler ise, bilinçlerindeki eksiklikler yüzünden hiç bir şeyin hakikatini anlayamaz. Bu yüzden de hep içyüzü aramakla, neden, niçin, nasıllarla ve sebepler arayışıyla ömürlerini tamamlarlar... 
"Ben"liğinin hakikatini idrak etmiş olanlar, tembelliği ve atalet duygusunu atarak hareket edebilirlerse gerçek Ben’i bulurlar, her şey aynı Tek Öz'den meydana geldiği için, tüm varlığı tanırlar. Bu yolda çalışmalar yaparak, kendilerinde olanı ortaya çıkarırlar. Bu çalışmalar ve ilişkiler kişiyi nefsi fark etmeye, bilmeye götürür. Nefsi fark eden için Öz'le, yaratanla yavaş yavaş muhteşem bir yakınlık, sevgili durumu başlar. Tüm yaratıma muhabbet duyar bu farkındalığa varan kişi. Olan her şey o haliyle muhteşemdir. Her şey bir diğerini tamamlar bir dokuma niteliğindedir ve her şey iç içe geçmiş, kaynaşmış bir bütündür.  
Sevgiliyle bu kavuşma halini yaşayan kişi kendinden vazgeçer. Sırrı bilmek, kendinden vazgeçende görünür olur. Nefsiyle mücadele eden kişi, bataklıkta çırpınan ve hiçbir zaman kurtulamayan kuşlara benzer. Özü hisseden, özünden yaşamaya başlayan kişi içinse Ben yoktur, O vardır. Her şey O'dur! O'nadır, O’ndandır…
Bu hal içindeyken; sen `yok' olunca, `sen'le ilgili olan bütün istek, arzu, hırs, nefret ve ihtiraslar da ortadan kalkar! Bu hale gelinceye kadar nefsi ( her ediminde fark eden), o anda özle, yaratanla kendini ayırdığını da fark etmelidir! Yaşamın içindeyken bu idrak noktasında yaşamak için bilinçli çalışmalarla özü yaşama getirmek, her an kendini özü ifade eder bir yaşamı yaşamayı seçerek, ayrılık yanılsamasından kendini kurtaran kişide yaşama geçer. Hakikati anlayan kişi benliğindeki kuvvetle Allah’ın gücünü, yaratıcılığını ruhunda, özünde, bedeninde yaşama geçirir. Böyle yaşayan insanin her anı ibadet doludur! Fiillerine Allah'ın sevgisi, gücü, yaratıcılığı hâkimdir. İnsan kendi benliğini sonlandırarak, yaratanda var olur ve fiillerine hâkim olan da yaratanın muhteşemliği olur. Ben'in her attığı adım onun adımı, yaratımıdır. Ve yaratım Ben'den ayna olur dünyaya, sonsuzluğa...  
Madde bedeni (fizik bedeni) nasıl ki enerji ihtiyacını gidermek için yemek ve içmek durumundaysa, ruh ta (dalga bedeni) enerji ihtiyacını yani yaratıcının ışığını, nurunu ibadet denen beyin çalışmaları sonucu elde eder. Bu çalışmalardan uzak kalan kişi, bir süre sonra dünya yaşamına kapılıp dualitede kaybolabilir. Oysa özde kaybolan insan, özle bilincini geliştiren kişi için sıkıntı, endişe, üzüntü yerini sevgiye, aşka, güzelliklere bırakır. Ruhun coşkusunu hisseden insanin yaşama yansıtacağı da aşk olur, sevinç, neşe olur! Hoşlanmadığı durumlar, yaşamından uzak olur. Tersi durumunda ise yaşayacağı şey bilinçsizlikten doğan azaptır. Azap Allah'ın, O'nun muhteşemliğinin yaşanmadığı yerde var olur! Bilin ki ne için üzüntü, sıkıntı yaşıyorsanız, sizdeki eksiklikten, tamamlanmamışlıktandır. Dramlara kapılmak, kendi gücünüzü elinize alamamaktır. Siz olan yaratıcının gücünü…

Koruma duası...


Eûzü biVechillâhilKeriym, ve kelimâtillâhittâmmâtilletiy lâ yucâvizhünne berrun velâ fâcirun, min şerri mâ yenzilu minesSemâi ve mâ ya’rücu fiyhâ, ve min şerri mâ zerae fil ardı ve mâ yahrucu minhâ, ve min fitenilLeyli venNehâri, ve min şerri külli târikın illâ târikan yatruku bihayrin, yâ Rahmân!
Anlamı:
Sığınırım B sırrınca Keriym Allah vechine ve Allah kelimelerinin tamamına, -ki iyi kötü hiçbir şey onları tecavüz edemez- Sema'dan (1.beyin) nüzül edenin ve Sema'ya (Sema'da) uruc edenin şerrinden, Arz'da (2.beyin) üreyenin ve Arz’dan çıkanın şerrinden, gecenin ve gündüzün fitnelerinden, hayırla olan müstesna geceleyin kapıyı çalanın şerrinden, ya RAHMAN!

Ayrıca, Felak suresi çok önemli...113-felak

1 Şubat 2011 Salı

bir kolye bir ayakkabı...

 bu güzel kolyeyi KOTON'dan aldım... 
aksesuarlarını da çok başarılı buluyorum KOTON'un...:)


cici ayakkabılarımı çok sevdim... 
benim klasik çanta ve ayakkabı mağazam charles&keith ...

hem indirimden hem de yeni çarık burunlardan... tam istediğim gibi yani :P 

yüksek ökçelerle aramı iyi etmeye çalışsam da, bu mümkün değil biliyorum... ama gönlüm hep onlardan yana :))) 
bari ofiste keyfini çıkarıyım deyip, aldım işte... 
sefam olsun... :))

bir gülüş hayata...


Ben, yeni yılı "gülücük yılı" ilan ettim, gitti... evet canım öyle istiyor işte :)) 

Hayata bir gülüşle bakmak, enerjimi, güzel duygularımı, tatlı bir tebessümümle aktarmak istiyorum...
Sinirli anlarımda bu yazdıklarımı hatırlamak ve kendimi bunu başarabilmek yolunda eğitmek istiyorum...
34,5 oldum dolu dolu... ama hissediyor musun dersen kocaman  bir HAYIIIIIIIIIIIIIIIIRRRRR, derim :))

Gerçekten hissetmiyorum... elbette büyüyorum, yorgunluklarım da  var, acılarda ben büyüdükçe büyüyor işte... 

Ama olsun yine de içimdeki çocucuğu büyütmek niyetinde değilim... oğlumla istediğim anda koşmama ve hatta ebelemece oynamama kimse engel olamaz...

Bu isteğimi, benim elimden kimse alamaz... 
Ben, kendi elimden almakdıktan sonra... :)))

Öne Çıkan Yayın

Penye ip sepetlerim vol.2

Çeşitlerden çeşit... başladınız mı dursuramıyorsunuz kendinizi... çook sevdim ben bu işi ;)