31 Mart 2011 Perşembe

Siz Kimin Tanığısınız?

Siz Kimin Tanığısınız? / Yazılar - Doğan Cüceloğlu Resmi Web Sitesi

"...Boğazdan geçen bir gemiyi gören Hakan babasına "Büyük gemi geçiyor," diye bağırdı.
O sırada bir arkadaşıyla konuşmaya çalışan baba oğlunun konuşmayı kesmesinden rahatsız bir tavır içerisinde,
tamam duydum, dedi ve konuşmaya devam etti. Çocuk babasının sinirlendiğinin farkına bile varmadı, annesine dönerek,
yine aynı heyecanla, büyük gemi geçiyor, dedi. Annesi de o sırada bir kadın arkadaşlarıyla konuşmaya dalmıştı,
ama o gülümsedi, hı hıhı tamam, dedi. Ne anne ne baba dönüp gemiye bakmadı... "

2011 Merkür Rötarı

2011 Merkür Rötarı

"Evrendeki hiçbir gezegen geriye doğru gidemez

Rötardaki gezegen (gerileme halindeki) sadece görsel bir illüzyon sonucu oluşur.

Tüm gezegenler güneş etrafında döner. Dünyadan gözlemlendiğinde, bazen bir gezegen durup geriye doğru

hareket ediyormuş gibi görünür ve buna da rötar (gerileme) denir.

Sonra aynı gezegen yine durur ve "direkt hareket" denen ileri (ilk) hareketine devam eder.

Gerileme esnasında riskli girişimlerde bulunmak hiç iyi bir fikir değildir. Bu dönemi, bu girişime hazırlanmakla geçirmek ve

Merkür'ün direkt döngüsünde işe koyulmak daha iyidir.

Merkür her yıl 3 defa rötara girer. Merkür'ün, gerileme öncesindeki yavaşladığı döneme "Rötar Öncesi Dönem" denir."

"...Şükür Eksikliği..."

Doğan Cüceloğlu üstadı dinlerken şöyle dedi:
"bir gün şoför bir arkadaşa sordum :
-hayat nasıl ? diye...
bana verdiği cevap çok düşündürücüydü...
-hayat hep güzel abi... bizim toplumun en büyük problemi ŞÜKÜR EKSİKLİĞİ..."

Ne kadar doğru ne kadar basit aslında... bu sana yazılan "kader" bunu kabul et... hayata baktığın pencereden, hep eksikleri hep hataları ve senin olmayanı görüyorsun... farkında mısın acaba, senin bakmadığın açıdan o kadar güzel şeylerin göründüğünü...???? bardağın boş tarafını görmek işin en kolay yanı... ama bir yudum da olsa bardaktaki suyu farketmek önemli olan... öyle büyük bir hızla akıp geçerken ömür, senin farketmek istemediğin şeylerle geçirdiğin vakit tam anlamıyla bir KAYIP... buna değer mi? anımızın olduğunu biliyoruz... geçmiş artık yok... geleceği hiç bilmiyoruz... o zaman neden üzüyoruz kendimizi? neden sevinçleri paylaşarak, güzellikleri anlamlı hale getirerek doldurmuyoruz bu zamanı? neden elimizdekine ŞÜKRETMİYORUZ... 

Dertler, acılar dünyanın neresine gidersen git seninle beraber... bundan kaçış yok!!! senin gelişimini (tekamülünü) sağlaman için yaradılış gayen bu... elindekini fark et... düşün bakalım, sende olanlar ,kaç kişide yok? ama onda olan bazı şeylerin de, sen de olmağını bil... 

Sistem bu ötesi yok... 

Hep dediğim gibi "bu günümüze çok şükür; hakkımızda hayırlısı ne ise o olsun" ...

tüm kalbimle...


İnsanı Ararken Damdan Düşen Psikolog / Kitaplar - Doğan Cüceloğlu Resmi Web Sitesi

İnsanı Ararken Damdan Düşen Psikolog / Kitaplar - Doğan Cüceloğlu Resmi Web Sitesi

"...Afrika kabilelerinden birinde bir bebek doğduğunda kabilenin kadınları hep birlikte ormana çekilir, o bebeğe bir şarkı yaparlarmış.

Dikkatle gözlemledikleri bebeğin karakteristik özelliklerini ve gücünü ona anlatan bir şarkı...
Sonra, çok sonra bir gün, hayatla başa çıkmakta zorlanıp da kolu kanadı kırılacak olursa o şarkıyı,

yani kendini hatırlasın diye... Afrikalı bebek o şarkıyı dinleyerek buyurmuş...
Günün birinde o şarkıyı tekrarlayamayacak kadar kendine inancını yitirdiğinde,

onu tanıyan biri ona şarkısını çalarmış ıslıkla. Kendini, gücünü, öz hâlini hatırlar, kendine gelirmiş...
Doğan Cüceloğlu aramızda bir ıslık gibi dolaşıyor...Annelerimiz yaşarken ayrıca bu şarkıyı duymaya ihtiyacımız yoktur. Annemiz, o şarkının ta kendisidir zaten. "

Eksik Şiir / Önerdiği Kitaplar - Doğan Cüceloğlu Resmi Web Sitesi

Eksik Şiir / Önerdiği Kitaplar - Doğan Cüceloğlu Resmi Web Sitesi

"...Yaptığı işlerden bir türlü tam manasıyla memnun kalamayan, bir sonrakinde eksiğini gediğini giderme telaşı
ile arkasına bakmadan bir acele yürüyüp gitmek isteyen insanlar bu hep böyledir.
Eski defterleri karıştırmaktan haz etmezler.
Hele benim gibi yazmakla da yetinemediği için deli gibi kalabalıkların önüne atılıp çağırmaktan kendini alamayanlar...
"

30 Mart 2011 Çarşamba

NÛR SÛRESI

NÛR SÛRESI
 ...
34-) Ve lekad enzelna ileyküm âyâtin mübeyyinatin ve meselen minelleziyne halev min kabliküm
ve mev’ızaten lil müttekıyn;
Andolsun ki, size gerçeği açıkça gösteren işaretler, sizden önce gelip geçmişlerden örnekler
ve korunmak isteyenler için ibret alınacak öğüt inzâl ettik.

35-) Allâhu Nûrus Semâvâti vel Ard* meselü NûriHİ kemişkâtin fiyha mısbâh* elmısbâhu fiy
zücâcetin, ezzücâcetü keennehâ kevkebün dürriyyün yûkadü min şeceretin mübareketin
zeytûnetin lâ şarkıyyetin ve lâ ğarbiyyetin yekâdü zeytühâ yudıy’u ve lev lem temseshü nâr*
Nûrun alâ Nûr* yehdillâhu linûriHİ men yeşâ’* ve yadribullâhul emsâle linNâs* vAllâhu Bi
külli şey’in ‘Aliym;
Allâh, semâların ve arzın nûrudur (NÛR, ilimdir - candır - datadır; semâlar ve arzın hakikati
ilimden {DATA} ibarettir)! O’nun nûrunun (ilminin varlığı ve açığa çıkışı) misali şuna benzer:
İçinde lamba (bilinç) bulunan bir kandil (beyin) gibidir... O lamba da bir sırça (şuur)
kapsamındadır! O sırça (şuur) sanki inciden bir yıldız (yaradılış amacına göre işlevlenmiş
Esmâ bileşimi) gibidir ki, doğu ve batıya (mekân ve zamana) ait olmayan mübarek bir ağaçtan
(insanî hakikatin), yani zeytinden (TEK’lik şuuruna sahip olması) tutuşturulur! O ağacın
yağı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa
da ışık saçar! Nûr’un alâ nûr’dur (Esmâ ilminin birimsel ilim sûretinde açığa çıkışı)...Allâh (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati
ilmine) erdirir! Allâh insanlar için misaller veriyor... Allâh her şeyi (Esmâ özellikleriyle, o
şey olduğu için) Bilen’dir.

36-) fiy buyutin ezinAllâhu en türfea ve yüzkere fiyhesmuHU yüsebbihu leHU fiyha Bil ğudüvvi
vel asal;
(O Nûr = hakikat ilmi) Allâh’ın, yükseltilmesine ve içlerinde (şuurda) kendi isminin (işaret
ettiğinin) zikredilmesine (hatırlanıp müşahedesine, Esmâ’sının elvermesiyle) izin verdiği evlerdedir
(beyin - bilinç)! Sabah-akşam (âfakî ve enfüsî seyirde) oralarda (o evlerde) O’nun
tespihindedirler!

...
a.h.

'Koza'dan Çıkış 1

'Koza'dan Çıkış 1


“Mekân köyünden çıkman kolaydır ama,
kozan köyünden çıkman her beynin harcı değildir;
ender kişiye nasiptir!”


Çok ve hızlı, daha özlücesi gereksiz yönde çalışarak evrendeki mükemmel uyuma gölge düşürüp kendisine sürekli ciddî bir gürültü üreten, yaşamına sürekli maddî ya da mânevî jelatinli sanal ve gereksiz hedefler koyarak kısır ve anlamsız bir döngü yaratan, şikâyet makamına demir atmış, tatminsiz ve dursuz duraksız, fevkalâde kirli ve kibirli bir zihnin mağduruyum ben!
Sahte bir zekânın sanal kahramânıyım aslında! Şişirilmiş, daha doğrusu kendi kendini şişirmiş bir balonum! Enikonu bir kurbağa olduğundan habersiz, prense ayak uydurmak için durmaksızın şişinip, sonunda da kendini çok traji-komik durumlara düşüren o meşhur kurbağa, hiç de uzak değil bana.
Ve kendini zekî zanneden bir ahmağım en nihâyetinde…
Özgüvenini yüksek bulurken, aslında tavan yapmış egosuyla, “öz” güven denilen o ebedî özgürlük hâliyle hiç tanışmamış, barışmamış, o büyük vuslatı hiç yaşamamış biri…
Tüm orijinal ayarlarını bozmuş, dağıtmış, doğal güzelliğini ve duruluğunu târumar etmiş, “Acele işe şeytan karışır!” hakîkatindeki şeytanın, hıza ve dursuz duraksız bir sürate ayarlı kendi otomatik mekanizması, Arapsaçına dönmüş kaotik bilinçaltı programı olduğuna bir türlü tam mânâda ayamamış, zaman zaman bunu teoride yakalasa da yakaladığı teorik düzeyi kendi ego tatminine payanda yapmanın ötesine geçememiş, sinsi süper-egosu tarafından kuşatılmış bir papağan! Ya da kafasını kuma gömmüş, arkasından haberi olmayan bir devekuşu belki…
-alıntı-
(Ayten Çalış/ devamına linkten ulaşabilirsiniz..)

29 Mart 2011 Salı

Farkındayım...

"Ben" diye bahsettiğimiz, varolduğumuzu sandığımız dünya boyutundaki  yapının, aslında TEK bir yapıya ait olduğunu...  parkta  gördüğüm bahar dallarında, filizini delerek yaşama "merhaba" diyen tomurcukların telaşını... kuşların yaptıkları yuvaları sağlamlaştırma telaşlarını... bir balığın yosunlu kayalar arasında kendini ve soyunu devam ettirmesi için aradığı kaynağı... farkındayım... evrene baktığımda doğan güneşin, çıkan ayın ve bu düzenin muhteşemliğinin farkındayım... aslında dert dediklerimizin bazıları için çerez olduğunu...bazıları için de dünyanın sonu olduğunu farkındayım!!!! Bir bebeğin yaşama attığı ilk çığlıktaki "ben geldim"  edasının  O'nun varlığına "selam" olduğunu farkındayım... iyinin de kötünün de Ondan geldiğini.... hep kötü durumdayken açılan elin iyi durumdayken de açılmasının anlamını... farkındayım...

TEK'lik boyutunu... herşeyin aslında TEK olduğunu... farkındayım...

çeşit çeşit meyvayı, sıktığımızda oluşan tek bardaktaki meyve suyunun aslında bütün oluşumu anlattığını Farkındayım...

Şükürlerimden acizim...

Hariçte aramak şu....

"Hariçte aramak şu. Kendini ayrı Allah’ı ayrı varlık olarak düşündüğünde kişi hariçte Allah aramış olur. Bu bir şeyin içinde olanın o şeyi araması gibidir. Geniş bir sarayın içinde saray aramak gibidir. Dışarı da çıkamaz. O zaman içerde olduğunun farkında olması onun işini kolay eder."

Ahmet Bektaş

sen...

Yokluğunun iki yakasını bir araya getirip, varlığını ilikler misin ömrüme? 
Sunay Akın

Aşkımın yeni yaşı...


Hayat yolunda elini güvenle tuttuğum…
Alnımın yazısı…
Ayrı ayrı biriktirdiklerimizi paylaşabildiğim…
Hüznü de sevinci de…
Gönlümün aradığı, yolumu aydınlatan…
Aynı yöne baktığım…
Herkese destek veren,
Yardımını esirgemeyen…
Çok seven çoook sevilen…

Can yoldaşım, eşim, aşkım, hayat arkadaşım…

İyiki doğdun iyiki varsın babamız…
Allah seni bizden ayırmasın…
Ömrün sağlıklı ve uzun olsun…
Herşey gönlüne göre
ve hakkında hayırlı olsun…

seni çook seven zeynebin…
ve bir tanecik ekinin…

-23.11.2011-


babam canım babam...

çok özledim blogumu :( bizi hasret bırakanlar utansın....!!!!!

güzel haberlerle doluydu geçen hafta... babacığımın omuzundaki kırık radyoterapinin etkisiyleymiş... metastaz yapmamış... nasıl sevindik... evde bir bayram havası :)

yeniden diyordum... herşeye silbaştan başlıycaz... hep dua ettim çoook... içim böyle desede "izin verme yarabbi" diyordum... ama "hakkımızda hayırlısı buysa, bu sıkıntıyı çekmek bize hayır getirecekse, onu nasip et yarabbi" diye dualar ettim...

zaman ne gösterecek hiç bilmiyorum ama şimdilik iyi babam...yeniden umutlu, heycanlı ve çok mutlu.. artık konuşmak istiyor... terapilere başladı... geçen gün az da olsa 10-11 ay sonra ilk defa telefonda konuştum onunla... ne kadar değerliymiş bilemezsiniz... her şey bizim için çok değerli, yokluğunda anlıyoruz bunların değerini...

çok şükür çok şükür diyorum ama bu şükürlerin bile ne kadar yetersiz olduğunu farkındayım...
Allah hepimize ve tüm sevdiklerimize sağlıklı günler versin... dermansız dert vermesin inşallah... AMİİİİİNNNN....!



14 Mart 2011 Pazartesi

Herşey ondan gelir, ona döner...

Hz. Musa (a.s.) bir münacatinda , Allah Teala’ya, Ey Rabbim, kulların içinde hangisi sana daha sevimlidir?” diye sordu. 

Allah Teala:

“Sevdiğini elinden aldığımda bana teslim olan ve isyan etmeyen kimsedir” diye vahyetti. 


Hz. Musa (a.s.):

“Ya Rabbi, kulların içinde en çok kime gazap edersin?” diye sordu; 


Allah Teala şu cevabı verdi:

“Bir işte önce hayırlısını benden isteyip bir hüküm verdiğimde takdirime kızan kimsedir.”

Allah Teala Kudsi bir hadiste şöyle buyurmuştur:

"Kim benim hükmüme rıza göstermez, verdiğim musibete sabretmezse benden başka bir RAB arasın”


7 Mart 2011 Pazartesi

vicdanınla başbaşa...

Artık, sıfır noktasına dönmek mümkün olmayacak aslında... 
her öğrenme her artı, kendimize kattığımız her şey 
beraberinde bir de sorumluluk yüklüyor insana... 
artık biliyorsun...  bilmemezlikten gelmek yok...
doğumunda sana yüklenen pekçok güzelliği büyüdükçe kaybederken,
yeni öğrendiklerinle kendini geliştirdiğini sanıyorsun...
oysa aslındaki saflığına, temizliğine ve açık bilincine ulaşmaya çalışıyorsun...

öğrendiklerinle geri sayıma devam ediyorsun...

vicdanınla başbaşa olmak, kendini yargılamak bu işte...!




Lâ zaman Lâ mekan

Evet zamansız ve mekansız mıyız aslında? 
Var olduğumuzu sandığımız boyutta, kendimizi 5 duyumuzla 
algıladıklarımıza karşı 
sorumlu hissederek yaşamak...
derinlik, genişlik ve yükseklikten ibaret 3 boyutlu varlık algımızın yanında, 
fark edemediklerimizin 
çok  ama çok olduğunu hazmederek yaşamak da ÇOOOOKKK zor... 

zamansızlık ve mekansızlık içinde, 
bize verilen ömür, anne karnında 120. gün üflenen ruhumuzla 
birlikte yazılıyor... her ANı tek bir AN içinde bir sinema  filmi gibi kare kare hazırlanıyor...
ömrümüz biçiliyor... 

ve geri sayım başlıyor... 

biz ileri doğru gittiğimizi düşünürken, 
aslında 
geri geri gidiyoruz farkında olmadan... 
herkes için belli OLan asıl ve ebedi boyuta doğru...

Tüm kalbimle...





1 Mart 2011 Salı

bloguma dokunma !!!!!!!!!!!!!

bir yaş daha aldı...

Bir pamuk şimdi saçları bembeyaz... ömrünü çocuklarına torunlarına adamış fedakar bir anne o aslında... bir İstanbul hanım efendisi... Beşiktaşlı doğma büyüme...  verandadan denizi gören, iki katlı ahşap evde dünyaya merhaba demiş... canım dedemle yollarının kesişmesi ve Ankara' nın en güzel eski semtlerinden Yenimahalle'de hep bahçeli evlerde yaşayan bir aile olmuşlar... üç evlat işte biri de benim anacığım...  sonra altı torun... hepsini de ayrı sever, ayrı koklar tontonum... beni ise bir doğurmadığı kaldı... canımın canı anneannem... uykularından feragat etti, her türlü sıkıntıya katlandı, kızına yardımcı olmak için... bizleri perişan etmemek için... senoşu da beni de gözbebeğine bakar gibi büyüttü...  tabiii rahmetli dedem de öyle... bize hiç kıyamazdı... biz hep birlikteydik... yıllar yılları kovaladı... biz büyüdük...Allah onu en büyük sınavlarından biriyle sınadı... torununun acısıyla...Süha abimin ölümü, onu dedemden sonra yıkan, en büyük olaydı...

bugün demans'ın etkisiyle çok konuşmayan, çok yürüyemeyen ama bizi hala çok seven bir pamuk o... bugün onun yeni yaşı, sağlıkla nice yaşlara pamuk anneannem... çok şükür bugünümüze... Allah seni elden, ayaktan düşürmeden, süründürmeden yanına alsın... sen de bunu istersin hep...

seni çok seven hep sevecek olan zeynebin...

aşkıma AŞK'la...


Bir gece,
Gecede bir uyku
Uykunun içinde ben
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.

Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben...
Bir yere gidiyorum,
Delice...
aklımda sen.

Ben seni seviyorum,
Gizlice...
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.

Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda...
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda...
Güzelce.

Özdemir Asaf



Öne Çıkan Yayın

Penye ip sepetlerim vol.2

Çeşitlerden çeşit... başladınız mı dursuramıyorsunuz kendinizi... çook sevdim ben bu işi ;)